Ahılkelek’ten Ahıska’ya üç saatte geldi Ferhat. Ahıska’nın sokaklarına girdiğinde şehirde bir şeyler yaşandığını fark etti. Atından atladı, atının yularından tutup şehrin merkezine doğru yürümeye başladı. Geçtiği tek katlı taş evlerin pencerelerinden koyu yeşil giyimli askerlerin sırtlarında tüfeklerle, ellerinde kâğıtlarla anlaşılmayan bir dilde bir şeyler anlattıklarını gördü. Hızlıca dar sokakları ve şehrin geniş meydanını geçerek şehrin öteki ucundaki evine vardı. Ferhat’ın anne-babası ve hanımı (taze gelin) Gülsün de olanı biteni anlamlandırmaya çalışıyordu. Bu esnada şehre hâkim olan uğultunun ve hareketliliğin kendi evlerine doğru yaklaşmakta olduğunu hissettiler.
Kapı çalındı, iki sarı benizli Rus askeriyle yine asker giysileriyle bir Tatar delikanlı kapının önünde duruyordu. Delikanlı daha Ruslar ağzını açmadan lafa girdi:
“Bu or*spu çocuklarıyla Alman k*hpeleri savaşa girecekmiş. Cephe gerisine asker alıyorlar. Bu evde 15-50 yaş arası erkek var mı?”