George Orwell‘ın en ünlü klâsiklerinden biri olan Hayvan Çiftliği‘nin “Bir Peri Masalı” cümlesiyle sunulduğu nedense pek bilinmez. Distopik kurgunun duayeni tarafından yazılmış en güçlü eserlerden biri olan Hayvan Çiftliği’nin adı dile düştüğü vakit, akla gelen ilk şey “komünizm eleştirisidir” çünkü. Can Yayınları‘nın Modern Klasikler serisi dâhilinde, en sevdiğim çevirmenlerden biri olan Celâl Üster‘in çevirisiyle, yıllar sonra tekrar okuduğum Hayvan Çiftliği, 2015’e yeni girdiğimiz günlerde kişisel gündemime oturdu. Çünkü Orwell’ın kemiklerini sızlatacak bir propagandaya, bir yalana kurban gittiğini anladım bu büyük eserin… Bu yazımda da nâçizane, sâdık bir okuyucusu olarak yazara hakkını iâde etmek istedim. Orwell distopyasının en büyük silâhı olan yalana ve propagandaya kurban gitmediğimi ifâde etmek, başkalarıyla da paylaşmak arzum…
Asıl adı Eric Arthur Blair olan büyük yazarın, eserleri için George Orwell mahlasını kullanmasının nedeni olarak birçok hikâye öne sürüldü; editörünün güçlü bir İngiliz ismi hissiyâtı verdiğini söylemesi, Down and Out in Paris and London kitabında, kendi hayâtına da ışık tutan bâzı şeylerden utanarak, gerçek adını kullanmak istememesi ya da başarısız olmayı göze alamayarak, bir perdenin altına saklanmak istemesi gibi… Hangisinin doğru olduğunu bilmiyorum; fakat gerçek adıyla olsun ya da olmasın, yazar kimliğiyle 20. yy’a damga vurmuş bir üstad olduğu birçok kişi tarafından kabul edilmiş bir hakikattir George Orwell’ın. Bugün, tüm teşevvüşüyle ensemizde nefesini hissettiğimiz totaliter kâbusun, teknolojiden ve umarsız bireyselliğimizden güç alan yalanların, propagandaların kâhini, hatta isim babasıdır o. BBC için hazırladığı radyo programlarından, Katalonya’ya Selam‘a, 1984‘ten Hayvan Çiftliği‘ne modern dünyanın siyâsî ve tecimsel dinamiklerine ışık tutan Orwell, tüm bunların gölgeler altında kalmış karanlık ve korkunç gerçeklerle beslendiğini ta o günden biliyormuş zaten. Âilesinin, sömürgeciliğin tüm hediyeleriyle bezenmiş imkânlarını haiz olarak doğan Orwell’ın otoriterliğin ve vahşi kapitalizmin tam karşısında duran, demokratik bir sosyalizm hayâlinin öncüsü olduğunu bilmek; Hayvan Çiftliği’nin “anti-komünist propaganda” aracına dönüştürülmesini daha da acı verici kılıyor gözümde. (Hatta Türk Komünistleri perspektifinden bakılırsa, tam bir anti-Troçkist propagandaya dönüştürülmüş diyebiliriz…). Hayır, ben komünizm savunucusu değilim. Zaten burada doğru olan bir şey varsa, o da Orwell’ın da öyle olmayışıdır. Fakat Hayvan Çiftliği “bize öğretildiği gibi” bir “komünizm eleştirisi” değil, salt bir Stalin/Stalinizm eleştirisidir. (Ne yazık ki birçokları için bu, komünizm ve sosyal eşitlik ideasının gerçek düşmanı olmak için yeterli bir sebeptir). Ve bu eser, yine zannedilenin aksine, Stalin’i, Marksist öğreti ile ilgili görüşlerinden ötürü değil -zaten böyle bir görüşü olup olmadığı uzun zamandır tartışılır- ideasının arkasına saklanan bir diktatör, bir “kasap” ve “devlet kapitalizminin” uygulayıcısı olduğu için eleştirir.