Küçük bir not: Girişteki alıntıya, Süreyyya Evren’in Postmodernizm ve Anarşizm başlıklı yazısında rastlamıştım. Aynı metnin bir başka yerinde, şöyle diyordu Evren: “Hem iyi hem de kötü niyetliler soruyor: Nereden çıktı bu postmodernizm ve niçin? Entelektüel egzersiz yapmak için Avrupa’dan getirilmiş bir ağırlık mı yoksa? Değil efendiler o da değil. Postmodernizmi, şarlatanlık adlı bir sepete koyup iktidarın nehrine terk etmeyin. Türkiye’de özgürlükçü bir sol yetişecekse postmodernizmin tarlalarında yetişir ancak.” Peki, aynı zorunluluk, Türkiye’deki sağ için de, yâni milliyetçi, muhafazakâr ve İslâmcı akımlar için de bağlayıcı değil mi? Elbette öyle, özellikle de liberal demokratik, barışçı bir ortak politik dilin kurulmasını amaçlıyorsak… Tıpkı klasik, köktenci sol gibi, postmodern eleştiriden payına düşeni almayan klasik, köktenci sağ da, Türkiye’nin başına belâdır, zira o da ayrımcıdır ve siyasal şiddete son derece eğilimlidir. Ki, zaten bugünkü Türkiye’de de, soldan ziyade sağdan, banal sağcılığın biçimlendirdiği ‘yerli ve millî’ toplumsal yapıdan şikâyetçiyiz. Bu nedenle, aşağıdaki denemeyi de, bilhassa sağcıların -er ya da geç- dikkate alacağını ‘ümit ederek’ kaleme aldığımı belirtmek isterim. Umutsuz yazılmıyor.
***
Okuyucuları anımsar: Üç aylık düşünce dergisi Cogito’nun, 2002 yılında yayımlanan otuz birinci sayısının dosya konusu, şöyle bir soruyla çerçevelenmişti: “Entelektüeller Gerekli mi?” Cogito’nun bu kışkırtıcı sorusuna, bir sözcük daha ekleyip, postmodern durum dâhilinde yanıt aramak istiyorum: Entelektüeller artık gerekli mi?
Öncelikle şu iki temel öğenin içeriğini sınırlandırayım: ‘Entelektüel’ ve ‘Postmodern durum’. ‘Entelektüel’ sözcüğünü, en geniş, en gösterişsiz, yâni ‘fikir sorunlarına ilgili, duyarlı özne’ anlamıyla kullanıyorum. Amacım, entelektüelliğin kimliksel özünü tartışmak değil çünkü. ‘Postmodern durum’ ise, kurumsal dinlerin, ideolojilerin, ütopyaların, felsefî sistemlerin, kısacası bütün büyük anlatıların, topyekûn kurtuluş vaatlerinin modern durumdaki değerlerini, büyülerini yitirdikleri, yerlerinden edildikleri, ya da popüler -ve abartılı- bir deyişle sonlandıkları, öldükleri duruma işaret ediyor, ‘zihinsel’ bir duruma. (Metin boyunca, kavramsal enflasyonu önlemek için, bir önceki cümlede sıraladığım bütün dizgesel düşünce biçimlerini temsilen ‘ideoloji’ sözcüğünü kullanacağım.) Bu sınırlı içeriklerden hareketle, ‘artık’ sözcüğünü de açarak, ilk paragrafın bitimindeki soruyu şöyle yineleyebilirim: Postmodern durumda, diğer bir ifâdeyle, dizgesel düşünce üretimine itibar edilmeyen, HAKİKATsiz bir dünyada, entelektüeller gerekli mi?