Ayazım, karım, kışım,
Her dâim gökkuşağım,
Rüyâsız, hayâlsiz, renksiz, derin uykulara varmak ister insan kimi zaman. Külçe gibi yığılmaların, bitmez sanılan yorgunlukların sonrasında kavuşulan derin uykular… En çok da baş etmekte zorlanılan acılar söz konusuysa arzulanır böylesi kesiksiz, kaçışa imkân veren, donuklaştıran uykular.
Oysa uyku ekseriyetle geçici bir çözümdür, sâdece muayyen bir zaman diliminde acının hissedilmesini erteler. Tıpkı ağrı kesici gibi; eğer ağrının kök kaynağı yerinde duruyorsa, ağrı kesicinin tesiri geçer geçmez ağrı kaldığı yerden konfor ve asab bozucu yönüyle arz-ı endâm edecektir. Benzer şekilde, acısıyla yüzleşemeyen, onun üstesinden gelemeyen ve bunu uykuyla sağlamaya çalışan zihni bekleyen şey de aynı tâlihsiz âkıbettir: Uykunun âsûde dinginliğinden uyanıklığın ateşfeşân hengâmesine savruluş…
Kimi zaman insan uyku kadar mâsum olmayan vâsıtalara da sığınır, içki ve uyuşturucu gibi, maksat hissedilen acının bir süreliğine de olsa ertelenmesidir. Ne ki netice dramatik şekilde aynıdır, uyanıklık hâli er-geç acının kaldığı yerden sinsice boynunu uzatmasına sebep olacaktır.
Bir de tebdil-i mekân ederek acısından kurtulmaya çalışanlar vardır. Kaçarak kurtulabileceğini sananlar… Yeryüzünde hangi şehre giderse gitsin insanın dönüp bulacağı yerin yine kendi içi olacağını unutanlar… Oysa Amin Maalouf ne güzel anlatmıştı yolculuklarda görünenlerin bir aldatmacadan başka bir şey olmadığını: “Yollar ve ülkeler, önceden bilmediğimiz hiçbir şey öğretmez bize; gecenin dinginliğinde kendi içimizde dinleyebileceklerimizden başka hiçbir şey…”1
Bütün bu tespitlerin hülâsası şudur: Ne zaman ki insan bazı acıların kaçınılamayacak kadar içe işlemiş olduğunu kabul eder, ne zaman ki olup bitenlerle kaçınılmaz olan arasında esrârengîz bir korelasyon bulunduğu düşüncesini içselleştirir, işte o zaman bu savruluşlardan ve denge yitimine yol açan dalgalanmalardan âzâd olur.
Bahsettiğim şuur hâli, esasında olgunlaşma yolunda alınan ilk ve en önemli mesafedir. Yaşanan acılar ve bu acılarla baş etmek için geliştirilen -her insana özgü- sofistike ama mâkul yöntemler, olgunlaşma merdivenin ilk basamağıdır. Zirâ olgunlaşma biraz da böyle bir şeydir, acısız ve yanışsız mümkün olmaz.