20. Kayıt
Öyle mestim bilmezim ki mey nedir mina nedir? Ahmet-i Mahmut kimdir? İsa ve Musa nedir?
Karantina günlerinde okuma gayretinin gelmesi için beklemek gerekiyormuş demek ki biraz. Çok uzun yıllar önce okuduğum ve fakat okuyup okumadığımı kitaba başlamadan hatırlayamadığım, kitabı okudukça gerçekten yıllar önce okumuş olduğumu hatırladığım bir kitabı baştan bir kez daha okudum.
Bazı kitapları dönüp baştan bir daha okuma alışkanlığı henüz bende yok ama son dört-beş yıldır ara ara geriye dönüp okuduğum kitapları yeniden okuyorum. Bazen sıkılıp “Yahu, nasıl okumuşum ben bu kitabı?” bazen de “Yahu iyi ki tekrar okumuşum bu kitabı. Allah ömür verirse bir daha okuyayım ben bu kitabı,” dediğim oluyor.
Kitabı okurken aklıma şöyle bir zırva takıldı: Acaba yüce Yaradan Rûz-ı Mahşer’de, Divan-ı Adlî’sinde şu okuduğumuz kitaplardan da sorguya çekecek mi bizi? Kemalettin Tuğcu okuduğumuz için bizi mükâfatlandırıp Kemal Tahir okuduğumuz için cezalandıracak mı? Hatta attığımız tiviklere, yaptığımız paylaşımlara bakıp “Hmmm… Ey kulum! Ömer Seyfettin’in ölümünün yüzüncü yılında bir tivik bile atmamış; Atsız’ın ölüm yıldönümünde de ‘Vaktiyle bir Atsız varmış! Var olsun!’ diye paylaşım yapmamışsın. Dahası ‘Sen elmayı seni seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı?’ diye şiir yazan şaire ‘Şart!’ diye cevap vermişsin. Turgut Uyar, Tomris Uyar, Cemal Süreya ve Edip Cansever aşk dörtgeninin çevre uzunluğunu ve alanını hesaplamamış dahası bu dörtgene üçgen muamelesi yapıp tanjantını, kotenjantını, sinüsünü ve dahi hipotenüsünü göz önünde bulundurmamışsın. Necip Fazıl’ın bohemli gecelerinde yazdığı şiirlerini okumamış, Azra Kohen’in Pİ’sini 22,7 olarak almışsın. Söyleyeceğin bi’ şey yoksa atıyorum seni cehenneme!” der mi Görklü Allah’ım?
***
Bugün, benim için, çok yeni bir kitap okumaya başlayacağım Allah izin verirse. Eğer kitabı beğenirsem tüm serisini birinden çalmayı düşünüyorum. Çalmayı düşündüğüm şanslı kişiyi henüz bilmiyorum ama eğer mayıs ayında korona virüsünü yenebilirsek satın alabilirim de. Kitap alıp almamak bile yaşama umuduna bağlı.
***
Yapılacak çok fazla liste kalmadı galiba derken aklıma akademik makaleler ve kitaplar geldi.
– İslam’ın Siyasallaşması/Kemal Karpat
– Hindistan tarihi/Yusuf Hikmet Bayur
– Etnojenez/L. N. Gumilev-Çev. Ahsen Batur
– Gamalı Haç ile Kızıl Yıldız Arasında/Mühlen Patrik Von Zor
– Cumhuriyet Dönemi Tarih Anlayışları ve Tarih Eğitimi/Nevzat Köken
– İktidar ve Meşrulaştırma Mücadelesinin Odağı Orta Asya: Sovyetlerin Dil ve Eğitim Politikaları/Ferhat Karabulut
– XI-XVIII yüzyıllarda Çarlık Rusyası’nda İdil-Ural Tatarları/İskender Gilyazov
– Stalin ve İkinci Dünya Savaşı Bağlamında Milliyetler Politikası/Hakan Aksakal
– Çarlık Döneminde Kazak Topraklarında Yürütülen Ruslaştırma Faaliyetleri/Alau Adilbayev
– Türk Tarih Tezleri/Reha Oğuz Türkkan
– Göktürkler/Ahmet Taşağıl
– Türkiye’nin Etnik Yapısı/Ali Tayyar Önder
– Sovyetlerin Türk Halklarını Sürgün Etmesi/Richmond Walter Comins
– Osmanlı İmparatorluğu’nda Millet Sistemi/İlber Ortaylı
– Barak Baba/Ahmet Yaşar Ocak
– Bolşevik İhtilali’ndan Önce Kazak Türklerinde Eğitim, Kültür ve Fikir Hayatı/Kayyum Kesici
Görüldüğü üzere yine liste krizi yaşadım. Ben de yalnızca Türk tarihini ilgilendiren makaleler ve kitaplar yazdım listeye.
19.Kayıt
Emek çekip yaptırdığım odalar korkarım ki düşman konar yurt olur…
Yaradılış efsaneleri ve yaradılış teorileri aslında aynı cevabı arıyor: “Nasıl yok olacağız?” Efsanelerin veya teorilerin veya hikâyelerin veya masalların, adına ne derseniz deyin, bize anlattığı şeylerden yaradılışın pek de önemi olmadığını çıkarabiliyoruz çünkü evrimsel biyoloji, fizik, kimya, astronomi, astro-fizik vb. binlerce disiplin tarih bilimine hizmet etmekten başka bir şey yapmıyor.
Tarihin ise en önemli özelliklerinden bir tanesi geleceğe yönelik bir aydınlatma (projeksiyon) aracı olması, sözgelimi şu fantastik saydığımız medeniyet, evlerimiz, arabalarımız, fabrikalarımız, bilgisayarlarımız, uçaklarımız, tüm eşyalarımız, elbiselerimiz un ufak olsa da dünyada yalnızca, hayvanlar, bitkiler, ham madenler ve insanlar kalsak bugünkü halimize ulaşmamız en kötü ihtimalle beş bin yıl alacaktır. Atalarımız gibi onlarca bin yıl uğraşmamıza gerek yok çünkü hayatta nasıl kalacağımıza dair pek çok şey biliyoruz.
Geriye yalnızca bebeklerimiz kalsa bile gelişmiş beyinleriyle eski medeniyetimizi en fazla on bin yılda kurabilirler ama kısa sürede bugünkü medeniyeti kurarken bizim geçeceğimiz yollardan geçecekleri kesin.
Diyelim ki bir yaradılış masalının veya teorisinin gerçek olduğu ortaya çıktı. Bu bize doğal süreç içerisinde evrenin sonunun nasıl olacağını da göstermektedir, üç aşağı beş yukarı! Dünyanın sonunun nasıl geleceğini de bulduk diyelim, o zaman ne olacak? Ölmemek için çareler mi arayacağız? Yoksa ulan böyle uğraşmanın sonu yokmuş deyip salacak mıyız kendimizi?
Ve de insanın evren ölçeğinde atom altı parçacıklarının en küçüğü kadar bir evren olduğunu unutmamak gerekir.
***
Korona virüsü bana yaramadı, zırvalamaya başladım ama aksi gibi bazen aklıma ilginç şeyler de geliyor.
***
Korona biter bitmez bir arkadaşıma veyahut evin dışından bir akrabama sarılmak nasıl olacak acaba? Bu soru bile yaşama umudunu taşımaya değer. Dünyanın sırrını böylelikle (öyle bir şey yok henüz ama) çözdüm sayıyorum kendimi; varsın evrenin sırrını çözen ben olmayayım!
***
Çizgi film konusunda iddialıyım! İki üç tane liste de hazırlayabilirdim.
– Ters Yüz
– Buz Devri serisi
– Madagaskar serisi ve Penguenler
– Ejderhanı Nasıl Eğitirsin serisi
– Kayıp Balık Nemo ve Kayıp Balık
– Rango
– Oyunbozan Ralf serisi
– Ratatuy (Ratatouille)
– Japon çizgi filmleri (Ateş Böceklerinin Mezarları, Rüzgâr Yükseliyor, Marni Oradayken, Ruhların Kaçışı, Senin Adın, Prenses Mononoke, Kırmızı Kaplumbağa)
– Vol-iy (Wall-E)
– Yukarı Bak
Mustafa kardeşim, 41.kayıtta bahsi geçen “Cinayet Süsü” filmini bir kaç gün önce ben de izledim. Genel olarak beğendim ama eğer eleştiri yazsa idim senin takıldığın yerlerin aynısını dile getirirdim.
Kayıtların 81’i bulur mu, ne dersin?
Esas sorun kayıtların 81’i bulması değil; esas sorun 82 ve sonrası zira hâlâ karar veremedim:
82 Kerkük mü; 82 Musul mu?
)))