0,00 TRY

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Mustafa Ulusoy – Kayıtlar

4. Kayıt

Bir duamız vardı Tanrı’dan bizim!

“İlla bir ünlünün mü ölmesi gerekiyor durumun ne kadar ciddi olduğunu anlamanız için!” diye haklı bir serzeniş gördüm. Bu haklı serzeniş üzerine serbestçe düşündüm bir müddet. Bazı ölümler cesedini de meşhur edebilirdi mesela, belediyenin kazıp da kapatmadığı çukura düşüp ölmek gibi. Üst geçitten geçerken damperi açık unutulan kamyonun sebep olabileceği bir kaza gibi ya da medyaya yansıyan kadın cinayetleri gibi…

Ünlüsü, ünsüzü, yaşlısı, genci… Ölüm acıdır hâlbuki… Bir zaman dergideki bir yazıda şöyle demişim: “Ayrılık ölümden daha ağır görülse de ayrılıktan sonraki hiçbir ağlayış ölümden sonraki feryat kadar parçalamadı yürekleri henüz…”

Sevgili ünlüler veya ünsüzler, yaşlılar veya gençler! (Pek de bir farkımız yok artık, çünkü koronadan ölürsek hiçbirimize cenaze töreni düzenlenmeyecek, taziye ziyareti bile olmayacak!) Lütfen yaşama dair umudunuzu sürdürün! Ölmemek için azami gayret gösterin! Sarılma yasağının kalkacağı günü bekleyin! Zira görülüyor ki siz olmadan pek de bir anlamı kalmıyor dünyanın…

Akşamları müzik dinleyip canlı yayın izliyorum. Bizim derginin canlı yayınları harika oluyor. Ben bu yazıyı yazarken Gökçe Güneyoğlu ile Ahmet Balcı canlı yayındaydı. Teknik aksaklıklar da olmasa daha güzel olacak. Dinlediğim şarkıları da kayıtlarımdan bir tanesinde listelerim inşallah.

Ders notlarını çıkarıp bitirdim sayılır. Birinci romanın eksiklerini gidermeye başlayamadım henüz ama pazar büyük gün! Allah yardımcım ve yardımcımız olsun!

3. Kayıt

Çiçekler açsın! Böcekler ötsün! Kırlarda sevililer el ele olsun!

Zorunlu olmadıkça evden çıkmamanın tadını çıkarıyoruz ama bir kısmımızın ruhunu bir kısmımızın bedenini evde tutmak zor oluyor. Ruhunu evde tutamadıklarımız için sokağa çıkma yasağı ilan ettik. Onlar başımızın tacı, hayatları bizim için değerli… Bir de bedenini evde tutamadığımız, korona virüsü sonrası gelecek güzel günlerimizin teminatı sevgili gençlerimiz var. Kenar mahallemizde penceremizin art bölgesinden geçen az sayıda insanın çoğunun genç olması tesadüf değil elbette.

Gençler! Nisan ayını evimizde geçirmemiz mayıs ayında dalından kiraz yiyemeyeceğiniz, her renkten ve eriyip giden bir dondurma külahıyla mücadele edemeyeceğiniz, arkadaşlarınızla maç izleyemeyeceğiniz, sevgililerinizle el ele yemyeşil bahçelerde gezemeyeceğiniz anlamına gelmiyor! Az daha sabredin!

Haricen içimden, ara ara, modern insanın teşne olduğu sorunlar yumağını anlatmak geliyor ama sonrasında kendime isyan ediyorum “Yeter artık!” diye. İnsanoğlunun zaten yeteri kadar jandarması varken bir de benim bu nostalji ordusuna gönüllü nefer yazılmama gerek yok.

“Dergide yazma işinin en çok arka planını seviyorum ben.” desem nasıl anlaşılırım bilmiyorum ama Ragıp Ağabey, ben bu yazıyı henüz bitirmemişken, 50. sayıya özel hazırlanan AyarZıs Dergi’nin kapağını gönderdi. Kapağı görmediniz ama ben anlatayım size. AyarZıs’ın 2019 Ocak sayısının yani 35. sayımızın kapağı 2019 yılının en iyi dergi kapağı olarak seçildi biliyorsunuz, bilmiyorsanız da öğrendiniz. 2020 Nisan ayının kapağı da muhtemelen 2020 yılının en iyi dergi kapağı olarak seçilecek. (Bu yorumun Manga’ya ait olduğunu da belirtmeden geçmeyeyim.)

50. sayıya özel bizi çok heyecanlandıran başka sürprizler de var tabi ama zaten birkaç gün sonra elimizde eldiven, yüzümüzde maskem, cebimizde kolonya tutacağız dergi bayisinin yolunu ve dergimize kavuşacağız yaşamın devam edeceğini umarak!

2. Kayıt

Her gecenin sabahında başım yine döner, döner…

Evden çıkarsanız korona virüsü kapabilirsiniz; evde oturursanız vertigo denen illet baş dönmesi hastalığına tutulabilirsiniz. Korontina günleri tam da insan hayatının özeti. Evde otururken başınız dönerse panik yapmayın.

Küreselleşmenin ve yurtsuzlaşmanın (öteki adlarıyla vatansızlaşma, evrenselleşme, kozmopolitanizm) bizi götüreceği noktanın bir benzetimini (simülasyonunu) üç aşağı beş yukarı bir kez daha görüyoruz. Haliyle de türlü tartışmalar dönüyor amatör, atanamamış entelektüellerin tivitır sayfalarında. Sonracığıma, tanı kitleri yerli üretim miymiş, çin-den o kadar almışız niye ABD’ye satmışız da madem çin-den alacakmışız, koronadan sonra milliyetçilik mi güçlenirmiş sosyalizm miymiş?..

Geçiniz bunları, ilk işimiz hayatta kalmak bizim, şükredecek bir şeyler bulmak, en azından çoğu şeyden şikayet etmemek, “Bundan daha kötüsü olabilir mi Allah’ım!?” dememek. Zira kısacık ömrümün bana kazandırdığı tecrübe gösteriyor ki her zaman daha kötüsü vardır…

Hem, şükürler olsun henüz vebalı lağım fareleri tarafından ısırılmadık, dahası vebalı lağım farelerinin karakter oyuncusu olduğu bir film senaryosunda figüranlık rolü de layık görülebilirdi bize. Adriyatik açıklarında bir gemide kırk gün bekletebilirlerdi de bizi hatta bizi böyle bekletmelerine “karantina” diyebilirlerdi. Cengiz’in ordusunda mancınıkla düşman şehirlere fırlatılan vebalı hastalar da olabilirdik.

Bugün karantina dolayısıyla şikâyetlerimizi sayalım bir de: Dişçiye gidemedim, çocuk okuldan geri kaldı, Edremit’i göremedim, Erzurum’da cağ/Hatay’da künefe/Bursa’da iskender/Kars’ta kaz/Edirne’de ciğer yiyemedim, Trabzon şampiyon olacaktı olamadı falan filan…

Gördüğünüz gibi eski insanlardan hem daha şanslıyız hem de daha bilgiliyiz. Bilgi birikimimiz sayesinde de bu salgını kolayca atlatabiliriz. Sözün özü evinizde kalın ve Ayarsız Dergi okuyun!

1. Kayıt

Bir ben miyim diye baktım ki etrafıma…

Bahar, bahçelerinde sevgililerin buluştuğu, sokaklarında çocukların koşuştuğu, göklerine göçmen kuşların üşüştüğü bir hayal bile değil artık. Çok korkuyoruz!

Ütopik kitaplar-filmler ve distopik kitaplar-filmler arasında mekik dokuduğumuz ayrıca milli birlik ve beraberliğe çok ihtiyaç duymamıza rağmen aramıza mesafeler koymamız gereken şu korona günlerinde yalnızca korku değil derdimiz. Korkuyla kol kola girmiş dedikodular ve şehir efsaneleri, vurdumduymazlık, linç kültürü ve ölçüsüzlük esrikli bir hal veriyor bizlere.

Hakan İlhan Kurt şiirleri, Ahmet Turan Tiryaki yazıları okumayın bu günlerde ki bu günlerde ihtiyacımız olan en son şey muhteşem edebî eserlerden etkilenip “Ulan koronasının da virüsünün de karantinasının da anasını…” diyerek bıçağını çekmek suretiyle sokağa çıkacak insanlar. Evinizdeki sessizliğe kulak kabartın bu sıra biraz, kulak kabartın ki Erkan Çakıcı’nın sizi itidalli olmaya çağırdığını işitebilin. Bu süreci de sağlıkla atlatacağız muhakkak.

Ben öncelikle öğrencilerim için ders notları çıkaracağım. Eğer zaman kalırsa kitabımın eksiklerini tamamlamaya çalışacağım ve eğer becerebilirsem ikinci kitabımı da yazmaya başlayacağım bu süreçte. Çünkü öyle veya böyle bütün umutlarımızın özeti hayatın devam etmesinden yana…

[/vc_column_text][/vc_column][/vc_row]

spot_img

3 YORUMLAR

  1. Mustafa kardeşim, 41.kayıtta bahsi geçen “Cinayet Süsü” filmini bir kaç gün önce ben de izledim. Genel olarak beğendim ama eğer eleştiri yazsa idim senin takıldığın yerlerin aynısını dile getirirdim.

    Kayıtların 81’i bulur mu, ne dersin?

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz