9. Kayıt
Aydınlık dünyamı karartmadan gel!
Günün hangi saati olursa olsun dışarı bakınca gözlerim ağrıyor. Günler geçtikçe, aslında, insanın karnını doyurmaktan ve soyunu sürdürmekten daha ciddi bir görevi olmadığını kavrıyoruz. İhtiyaçlar piramidinin üst katları olmasa da olurmuş zaten diye düşünürken sözlerinin Neşet Ertaş’a ait olduğunu tahmin ettiğim ve çok sevdiğim bir türkü geliyor aklıma:
“Yalandır dünyanın ahiri yalan,
Aldatıp gül yüzlümü elimden alan.
Mısır’a sultan etseler istemem galan (artık)
Ben ölüp ellere kaldıktan keri (sonra).”
Şair burada hem firavun olmayı hem de kendisi için bir piramit yapılmasını reddediyor yoksa Neşet Ertaş pekâlâ Bavyera’nın arşidükü de olabilecek sanat anlayışına sahipti.
***
Bugün çocuklarla ilk dersimi yaptım. İnternet üzerinden sohbet mümkün oluyor bu günlerde ama internet üzerinden hele de kısıtlı internet üzerinden ders işlemek bir hayli zor oluyor. Yine de çocukların seslerinde evde sıkıldıkları anlaşılıyor. Dersin öncesinde ve sonrasında karantina kurallarını hatırlattım çocuklara. Birkaç tanesi evde dedesi ve ebesiyle yaşıyor, işin ciddiyetinin farkındalar. Gençlerin yaşama umudu yok çünkü onlar yaşama umudunun bizzat kendileri!
***
Aynı dönem Kazakistan’da okuduğum arkadaşlarım bir vatsap grubu kurmuşlar. Yesi/Türkistan şehrinden, okuduğumuz, gezdiğimiz, yediğimiz, içtiğimiz yerlerden görüntüler gönderiyorlar. Özledim tabi oraları ama bugün gidebilsem oralara mekâna ruh veren insanların orada olmamasından dolayı eski günlerin tadını alamam, biliyorum. Zaten gidersem nostalji hastalığına tutulmadan tecrübe ederim oraları.
***
AyarZıs Dergi malumunuz elli sayıyı devirdi. Ben 23. sayıda ancak yer bulabildim kendime. Dergimizin 23. sayısı benim için çok şey ifade ediyor aslında. 23. sayının posterini derginin neredeyse bütün yazarlarına, dostlarına 3. yaş gününde imzalatmıştım. O posteri tam da karşıma koydum, arada bakıyorum.
Tiryaki Beyler de kayıt tutmaya başlamışlar. Ben ise daha dün 23. sayıdaki “Kimse Kıpırdamasın” başlığı altındaki okumalara doyamadığım yazıyı bir kez daha okudum. Tiryaki Don Kişo’nun ağzından aynen şunları söylüyor “Ben ölmedim Dulcinea! Beni yaratan Servantes öldü!”
Yalnızca Tiryaki’nin değil elbette yazarlarımızın bütün yazıları güzel ama bazı yazıları çevirip çevirip okumak bana büyük zevk veriyor. Aklıma gelen birkaç yazıyı ve dergi sayısını yazıvereyim madem:
-Kubilay Kavak/İnsanın Hakikati/6. Sayı
-Göktürk Ömer Çakır/Göz Gazelinin Şerhi/14. Sayı
-Serkan Selay/Türkistan’ın Tan Yıldızı/14. Sayı
-Sidre Mete Arslan/Uluslara İlişikçinin Ders Notları/16. Sayı
-Volkan Ekiz/V.E./23. Sayı
-Yeşim Monus/Müfize Başaran/25. Sayı
-M. Ragıp Vural/Bütün Fiil Çekimlerinde Yeniliyoruz/31. Sayı
-Ömer Burak Sert/Olaysız Dağılıyoruz/33. Sayı
-Sergen Çirkin/Homo Metafizikus/34. Sayı
-Birsen Karaca/Ökçesiz Hanife/35. Sayı
-Erkan Çakıcı/Zehirli Mantar/36. Sayı
-Oğuzhan Murat Öztürk/Meşin Yuvarlak Peşinde/36. Sayı
-Merve Sevde Selvi/Kuşun Dirimi/37. Sayı
-Mustafa Oğuz Bayat/Afedersiniz Siz Allah Mısınız?/37. Sayı
-Tamer Sağcan/Hay-Mat-Los-T/39. Sayı
-Mehmet Yusuf Savaş/Alın Yazısı/39. Sayı
-Gökçe Güneyoğlu/Beni Dövdüler Abi Dediğinde/41. Sayı
-Kübra Pehlivan/Orkan Yıldızı/ 42. Sayı
-Meltem Gökten/Bir Düğüm Gecesi/42. Sayı
***
Anladım ki liste tutmak bana göre değil. Ayrıca beni neden uğraştırıyorsunuz kardeşim? Alın okuyun işte biri diğerinden şahane olan bütün sayıları!
8. Kayıt
Başında yok ise sevda yelleri nereden bilirsin çektiklerimi?
İnsanların tarih bilimini sevmesi güzel ama tarihin bir bilim olduğu gerçeğinden uzak hobi çiftçiliği yapar gibi hobi tarihçiliği yapmaları biraz sorun yaratıyor. Bütün tarihçilerin laf anlatırken yorulduğu birtakım klişe şehir efsaneleri vardır. Lozan’ın ömrü yüz yıl mıydı? Mustafa Kemal Yahudi miydi? Moiz Kohen niye Türkçülük yaptı? İskilipli Atıf Hoca’yı asan Kılıç Ali ölürken ters takla mı aştı? Abdülhamit İngiliz elçisine tokat mı attı? İstanbul’u yeşil sarıklılar mı fethetti? Fatih Sultan Mehmet evliya mıydı? İslam’dan önce medeniyetsiz Türkler kilise duvarına işeyip havra duvarına mı s*çıyordu?
Görüyorsunuz işte… Abarttık ama abartılmayacak gibi değil ki kardeşim! Tarih bir bilimdir ve her bilim gibi bir yönteme sahiptir. Nasıl fizikte sıcaklık basınçölçerle ölçülmüyorsa, kimyada katı cisimlerin gaz haline gelmesiyle sıvı cisimlerin gaz haline gelmesi aynı şey değilse, nasıl matematikte onluk tabanda iki kere iki dört ediyorsa tarihte de bugünün şartları ve değer yargılarıyla geçmişi anlayamayız.
Tarihin giriftliği her insanın duygu ve düşünce dünyasının birbirinden çok ayrı olmasından ve ilginçtir birbirine çok benzemesinden kaynaklanır. Her olayın şartlarının özel olarak incelenmesi tarihin öznesinin çoğu zaman insan olmasından dolayı elzemdir. Kanuni Sultan Süleyman’ın oğullarını katline dair, “O da halka sorsaymış hangi şehzadeyi padişah olarak görmek istiyorsunuz diye,” içeriğiyle nefes tüketeni gördü bu gözler, duydu bu kulaklar. 16. yüzyılın ortasında Kanuni denen akıl yoksunu arkadaş ve çevresindekiler bizim kadar düşünemiyorlarmış demek ki halka sormak akıllarına gelmemiş.
Şehzade Mustafa icraat adamıymış, doğru ama Şehzade Selim’in hitabeti iyiymiş! Zaten Şehzade Bayezit de dış mihrakların adamıymış. Tabii 16. yüzyılda kaset de yokmuş; mektuplar varmış. Dönemin derin devleti (Kod adı Hürrem Başkan, gerçek adı Roksolana! Babası gizli Yahudi; açık Hıristiyan’mış ama Katolik Hıristiyan olduğunu gizleyip Ortodoks gibi takılıyormuş, yeni bir siyasi oluşum olarak Protestanlara da göz kırpıyormuş “kıps” diye.) bir mektup komplosu kurarak Şehzade Mustafa’yı seçimden önce adaylıktan istifa etmeye mecbur bırakmışlar…
***
Bugün romana eklemeler yaptım. Öncesinde annemin maaşını çekip taksitleri faturaları ödedim, annemin ilaçlarını yazdırdım. İnsan ilerleyen günlerde maddi durumun nasıl olacağını merak etmiyor değil; ediyor.
Perşembe günü internet üzerinden, ilk kez, ders anlatacağım, biraz heyecanlıyım.
“Kendi Kıraş” denen gudubet oyunu telefondan sileceğim galiba, bana çok zaman kaybettiriyor.
Arkadaşlar ısrarla “La Kaza De Papel”i izlememi söylüyorlar, galiba bu sosyal baskıya daha fazla dayanamayacağım.
Ragıp Abi de sonunda “Corona Günlükleri”ne ilk kaydını düşmüş. Dalıp gitmeli bi’ yazı, acı tebessümlü yani.
Korona vaka sayılarını verdiler; yaşama umudumuz bi’ sarsıldı ama kısa sürede toparlanmayı bildik evvelallah!
Mustafa kardeşim, 41.kayıtta bahsi geçen “Cinayet Süsü” filmini bir kaç gün önce ben de izledim. Genel olarak beğendim ama eğer eleştiri yazsa idim senin takıldığın yerlerin aynısını dile getirirdim.
Kayıtların 81’i bulur mu, ne dersin?
Esas sorun kayıtların 81’i bulması değil; esas sorun 82 ve sonrası zira hâlâ karar veremedim:
82 Kerkük mü; 82 Musul mu?
)))