0,00 TRY

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Muhammed Ali

Kahvehanenin kliması hâlâ yapılmış değil. Mustafa Abi’nin gevşekliği devam ediyor. Bu arada ramazan geldi. Kahvenin işleyiş sistemi de bütünüyle değişti. Artık gündüzleri hasbelkader oradan yolu geçenler oturuyor mekânımızda. Esas kadro ise oruçlu. Aramızda şeker hastalığından dolayı oruç tutamayanlar da var ama onlar gündüz pek dışarı çıkmıyorlar. Öyle olunca kahvehaneye iftardan sonra doluşuyoruz. Teravih cemaati de son düzlükte aramıza katılıyor. Havalar sıcak olunca mecburen dışarıda oturuyoruz. Mustafa Abi kaldırımı bir güzel süpürüp yıkıyor. Üstüne de hortumla asfalta su sıkıyor. Böyle böyle tav oluyoruz biz de işte. Ondan sonra aklımıza klima filan gelmiyor doğal olarak. Bu süreçte masalar dışarı çıkıyor ama hâliyle televizyon içeride kalıyor. Sesini çok açsak çevreden geçenler rahatsız olacak. O yüzden bir nevi sessiz tuşuna basılmış hâlde takip ediyoruz programları. En çok ilgi gösterdiğimiz program türü ise haberler. Zaten Mustafa Abi çoğunlukla haber kanallarını açıyor. Sıddık Abi’nin Muhammed Ali yorumu da öyle bir zamanda geldi işte: “Yahu bu Muhammed Ali öleli kaç gün oldu, hâlâ daha gömmediler, oradan oraya gezdiriyorlar tabutu!” dedi çayından bir yudum aldıktan sonra. Alper hemen karşılık vermek istedi: “Adam büyük sporcuydu abi, ondan dolayı seveni de çok oluyor.” Fakat Sıddık Abi bu cevabı beğenmedi. Beğenmediği gibi Alper’e dudak büktü ve “Evladım sana ne oluyor anlamadım. Sen ne bilirsin Muhammed Ali’yi. Haydi baban dese anlarım. Muhammed Ali ringlerde kelebek gibi uçarken sen daha portakal ağacında idin yahu!” dedi. Onun bu sözlerine Alper dâhil herkes güldü. “Ne yapalım abi” diyerek araya girdim “Bizim kuşağın böyle bir boksörü olmadı.” Bu defa Şerafettin Dayı müdahale etti: “Ama biz Muhammed Ali’yi sâdece sporcu olduğu için sevmedik ki” dedi ve sakalını hafifçe sıvazladı. Bu hareket esas mevzuya girmeden önce yapılan küçük bir seremoni gibiydi, “Hoş, boksun spor olup olmadığı ayrı bir tartışma konusu. Ama bu mevzuya girmeden diyebiliriz ki biz Muhammed Ali’yi boksör olmasından dolayı değil de öncelikle Müslüman olmasından ötürü sevdik.” Bu çok önemli bir cümle idi. Masalarda oturanlardan sırtları Şerafettin Dayı’ya dönük olanlar kollarını sandalyelerinin arkasına koyup geriye döndüler. “Evet, belki boks tarihinde istatistik anlamında ondan daha başarılı boksörler vardı. Ondan daha kuvvetliydiler belki de. Ama onu biz Müslüman olduğu için çok sevdik” diyen dayı devam etti: “Çünkü Amerika dünyanın en büyük devleti idi. Hâlâ da öyledir adı batası. Ve Muhammed Ali Müslüman bir kişi olarak, yâni bizden bir kişi olarak kafa tuttu o Amerika’ya. Irkçılığına kafa tuttu, Vietnam’ına kafa tuttu. Askere gitmedi meselâ. Oysa bizler dâhil milyonların sesi çıkmamaktaydı Sam Amca’ya. Çıkamamaktaydı hatta! Muhammed Ali ise bunu tek başına yaptı! E bizde de aşağılık kompleksi olduğu için onu yere göğe sığdıramadık aradan kırk sene, elli sene geçmesine rağmen. Olay budur.”

[vc_cta h2=”Yazının devamı Ayarsız dergisinde” style=”3d” add_button=”right” btn_title=”Abonelik Formu” btn_style=”3d” btn_shape=”square” btn_color=”danger” btn_link=”url:http%3A%2F%2Fayarsiz.net%2Fabonelik-formu%2F|||”]Ayarsız dergisini kitapçılardan edinebilir veya Abonelik formunu doldurarak adresinize getirtebilirsiniz.[/vc_cta]

spot_img

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz