Safiya’nın nasıl bir korku ve acıyla baş başa kaldığını, terkedildiğini ve artık yanında olmayacağımı düşündüğünü düşünerek baygın yalnızlığını hissediyor, ne içtiğim çay ne hemen önümde çırpınan deniz, hiç biri damağıma, gözüme dokunamıyordu… Gri idi tüm renkler, tüm kokular ise kokusuz… Bu kararı almak kolay değildi günlerce düşünmüştüm, ‘Acaba o da doğursa, o da anneliği yaşasa mıydı?’
Nedret Hanım’ın “merhaba”sıyla düşüncelerimden sıyrıldım. Eski opera sanatçısı, “Kedi Kadın” diye anılıyor ve gerçek ismini bilen bir kaç kişiden biriyim. Ada’nın hangi sokağında, nerede sahipsiz bir kedi var bilir. Onlara yaptığı harcamalar yüzünden sık sık parasız kalır, parası olmadığı zaman da çok sevdiği Türk kahvesinden feragat eder, yakın tanıdığı üç beş kişinin dışında kimsenin suyunu dahi içmez.
Bir elinin işaret parmağını diğer elinin avucunda gezdirerek “çay” diyordu. Başımla “evet” dedim.
‘İzmir’in dağlarında açan çiçekleri’ onun sesinden dinlediğimde daha bir sıcak, yakın ve anlamlı gelmişti. O kahvesini, ben çayımı içerken konu yine kedilerdi.