Bazı romanlar vardır, bilgi içeren didaktik kitaplardan çok daha fazla şey öğretir; üstelik bunu yaparken de zihninizde, yüreğinizin bir köşesinde iz bırakır. O romanlarda süslü betimlemelere, metaforlara, türlü şekillerde biçilmiş libaslara ihtiyaç duymaz hiçbir sözcük. Bir nehrin dingin sularında salınan bir yaprak misali okursunuz her bir satırını. Her sayfanın fotoğrafı canlanır okurken zihninizde.
İşte, sanat budur aslında.
Thomas Mann’ın “Ulysse” ve “Kayıp Zamanın Peşinde” ile birlikte, 20. asrın en büyük üç romanından biri olarak nitelendirdiği; edebiyat dünyasında James Joyce, Marcel Proust ve Hermann Broch’la birlikte “20. Yüzyıl romanının kurucularından” sayılan Avusturyalı yazar Robert Musil’in, neredeyse tüm hayatı boyunca üzerinde çalıştığı, ünlü eseri “Niteliksiz Adam” işte tam da bu tanıma uygun bir sanat eseridir zannımca.
Böylesine kapsamlı ve çok katmanlı bir eser, hiç şüphesiz işin uzmanları tarafından, belki çok farklı açılardan kritize edilerek değerlendirildi ya da değerlendirilmeli… Bu sebeple ben, bu satırlarımda, eserin tamamı üzerinde durmaktan ziyade eserde yer alan bir karakter üzerinden yola çıkarak kitap okuma kültürü hakkında yazarken, sözcüklerimle düşünmek istedim.
Bana göre romandaki enteresan tiplerden biri, kütüphaneci karakteridir. Kütüphanesindeki milyonlarca kitabı hiç okumadığı hâlde, en az o kitapları okuyanlar kadar, kitaplar hakkında bilgi sahibi olan akademisyen bir kütüphanecidir o. Söz konusu durum, romanın içinde de sorgulanır ve açıklığa kavuşturulur.
Kütüphanecinin ağzından Musil’in yaptığı değerlendirmede yazar, içeriğe dalan bir kütüphanecinin yitip gittiğini savunur. Hiçbir kütüphanecinin, kütüphanesinde bulunan kitapların yazarının adından ve içindekiler bölümünden fazlasını okumaması gerektiğini anlatır uzun uzun. Okursa eğer, bir daha asla o kitaplara kuşbakışı bakamayacağı üzerinde durur.