“…başkalarını çoğu zaman en dar aidiyetleri içine sıkıştıran bizim bakışımız ve onları özgür kılacak da gene bizim bakışımız.”
Amin Maalouf, Ölümcül Kimlikler
“Bir katliam ümidi ya da fırsatı verin gençlere; sizi körlemesine izleyeceklerdir. Ergenlikten çıkarken, tam tamına fanatiğizdir; ben de öyleydim, hem de gülünçlük derecesinde.”
M. Cioran, Tarih ve Ütopya
Bu metni yazmaya yazın, temmuz ayı içinde karar vermiştim aslında, sekiz temmuz günü, bir internet gazetesinde (T24) rastladığım, hayli umut kırıcı bir ‘olağan şiddet sarmalı’ haberini okuduktan hemen sonra. Ama haberde dikkat çekilen kronik hoşgörüsüzlük problemine, bugüne dek hakkıyla zaman ayıramadığım için olsa gerek, aklıma gelenleri bir türlü derli toplu dökemedim kâğıda. Söz konusu haber çok kısaca şuydu: İstanbul’da ikinci el kitaplar satan Moda Kitap, sosyal medyadaki takipçilerine, Ramazan Bayramı nedeniyle ücretsiz kitap dağıtacağını duyuruyor. Kitabevinin attığı tweeti alıntılayan bir takipçi, alıntının üzerine “RT ettim ama inşallah şike yoktur” yazıyor. Moda Kitap da bu takipçisine, kamuoyunda ‘3 Temmuz (2011) Operasyonu’ olarak bilinen, Fenerbahçe odaklı şike operasyonuna gönderme yaparak, “Fenerbahçe değiliz” cevabını veriyor, ‘espri’ mahiyetinde. Sonrasında, sen misin böyle bir cevap veren: Kabileci, faşizan bir dil, kitabevinin kapısına dayanıveriyor; kitabevine küfür ve tehdit mesajları yağıyor; bazı taraftarların tepkisi endişe verici boyutlara gelince, sahafın sahibi, emniyetten ‘korunma’ talebinde bulunup, takipçilerine, dükkânının geçici bir süreliğine –“sosyal medya gündeminden düşünceye dek”– kapalı olacağını duyuruyor. İki taraf da hatalı: Bir yanda Moda Kitap’ın iğneli, sevimsiz şakası; diğer yanda ise Fenerbahçeli fanatiklerin tepkisindeki tehlikeli aşırılık. Yine de, üzerinde durulup düşünülmesi gereken birincil sorun, sahafın yaptığı şakadan ziyade, şakaya verilen tepki, daha doğrusu, tepkinin biçimi.
Kanaatimce, bu gibi -alışıldık- olaylar, Türkiye’deki farklı siyasal özneler (kimlikler) arasında neden doğru dürüst diyaloglar kurulamadığı sorusunu yanıtlamayı kolaylaştırıyor. Bu ülkede bir kimliğin, başka kimlikleri ‘öteki’ -ya da ‘düşman’- diye etiketleyip, onlara dünyayı dar etmesi için küçücük anlaşmazlıklar, kelebek etkileri yetiyor. Tolerans sıfır, kutuplaşma arzusu maksimum. Sıradan bir şakayı dahi görmezlikten gelemeyip, aksine, fena hâlde ciddîye alıyoruz; sonra da kalkıp, millî birlik ve beraberlikten filan dem vurarak, memleketin koca koca kimlik meselelerini rahatlıkla çözebileceğimizi, sözgelimi, etnik, dinsel, mezhepsel veya cinsel bir ikiliği tereyağından kıl çeker gibi ortadan kaldırabileceğimizi iddia ediyoruz. Mizah bile yok, (oto)sansüre tâbi; ama -her nasılsa- çoğulcu demokrasi var. Belki de esas şaka bu. Eşek şakası.