“Dağılgandır yaşlılıkta dünya.”
Ahmet Oktay
TARİH. Mahmut Fazıl Coşkun’un Anons (2017) adlı -mis gibi Kuzey Avrupa biçemi kokan- filminden yola çıkarak, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın sıkça eleştirilen siyasal aklı üzerine bir iki savunma-notu düşmeyi tasarlıyor, bu nedenle Tanpınar’ın günlüklerini, günlüklerindeki toplumsal-siyasal görüşlerini de okuyorum yeniden. Altını çizdiğim düşündürücü cümlelerden biri şuydu – bu cümle ikinci okumamda beni Tanpınar’ın politik (oto)portresinden alıp başka bir temel motifime götürüverdi: “Bir şeyi yıkmak için tarihini bilmek kâfi geliyor.” Tanpınar, Kurban Bayramı ile -doğal olarak İslâmiyet’le- ilgili yazıp çizerken kurmuş bu cümleyi: Bir şeyin tarihi -oluşumu, gelişimi, dönüşümü, kısacası hayat hikâyesi- kavrandığında, o şey inandırıcılığını, kutsallığını neredeyse hepten yitiriyor çünkü. Tarihi bilinen, tarihe karışıyor, bir kalemde ya da azar azar. Büyüler bozuluyor. Sözgelimi ideolojiler, sağdaki soldaki fark etmeksizin: Hâlleri meydanda hepsinin. Sanırım, anarşizmi diğerlerinden ayırmak gerekiyor bu noktada – klasik anarşizmden de söz etmiyorum tabiî ki, o da sonuçta kendi tarihinin sillesini yiyerek yıkılanlardan. Postmodernizmin yardımıyla, yoldaşlığıyla güncellenen bir anarşizm: Şimdilerde onun günü geliyor, yıldızı parlıyor bence: Bu türden bir anarşizm, yıkmanın yanı sıra yıkılmayı da hiç mi hiç sorun etmiyor, etmeyebiliyor çünkü. Diğerleri içinse ‘yıkılmak’, yâni ‘kendini yıkarak yapmak’ hâlen korkulan, uzak durulan bir eylem: Kendi tarihleriyle yüzleşmek, kendi aynalarına Tanpınar gibi, “bu denli sert” bakmak besbelli ki çokça kaygılandırıyor, ürkütüyor onları. Uzatmayayım:1
Zamanında “Hayat bizi zorla bohem yapıyor,” demiş ya Fikret Muallâ:
Ben de onun bu içli sözünü keyfime göre değiştirerek özetleyebilirim yazdıklarımı:
Tarih bizi zorla anarşist yapıyor.
EKSİK-HAKİKAT.