“Asıl olan iç cephedir. Bu cephe bütün memleketin, bütün milletin
meydana getirdiği bir cephedir. Görünürdeki cephe, doğrudan doğruya
ordunun düşman karşısındaki silahlı cephesidir. Bu cephe sarsılabilir,
değişebilir, yenilebilir. Fakat bu durum hiçbir zaman bir memleketi,
bir milleti yok edemez. Önemli ola,n memleketi temelinden yıkan,
milleti esir ettiren iç cephenin çöküşüdür.”
M.K. ATATÜRK – NUTUK
Aslında hiç aklımda yoktu ne Turan’dan ne de Pan-Türkizm’den bahsetmek. Bir dizi olayın birbiri arkasına gelmesi ve planladığım yazının yerine hızlıca bir yazı yazmam gerekmesi sebebiyle ortaya çıkan Temmuz ayı yazısından sonra ise bu noktaya gelmem kaçınılmazdı. Zira “Turan Bir Ütopya mı, Distopya mı?” yazısını dergiye teslim eder etmez, bunun bir yazı dizisi olmak zorunda kalacağını anlamıştım.
Kişisel tatmin ve beğenilme güdülerini tetiklemekten başka pek fazla işlevi olmayan sosyal medyada, samimiyetle bir beğenilme kaygısı gütmeden pek çok defa üzerinde durduğum bir konuydu şimdi yazacaklarım. Geçen yazının sonunda sormuştum: İlk adım ne olacak diye?
Daha büyük bir birlik kurabilmek için pek doğal olarak, önce küçük olanı tesis etmek veya tesis edilmiş olanı güçlendirmek önemlidir. Ancak burada size “Turan’ı kurmak için, önce içte birlik olmalıyız” gibi basit bir sosyal mesaj vermek için yazmayacağım bugün. Zira en derindeki iç halkadan başlayarak, daha büyüğüne doğru ilerlememiz Turan’ı veya Türk Birliği’ni kurmak için değil, memleketi ayakta tutmak, çöküşümüzü engellemek için doğal olarak göstermemiz gereken bir reaksiyon.
Ülkemizin kurucusu M. Kemal Atatürk’ün yazının girişinde alıntıladığım cümlesinde “iç cephe” diye bir tanımdan bahsedilmektedir. Milletin birliğini tanımlayabilmek adına içi doldurulmaya muhtaç soyut bir kavram gibi gözükse de, atılması gereken ilk adımı ve sonrasını daha net anlatabilmek adına bu kavramın içini doldurmaya çalışacağım.