Ben seni ilk, o yaşlı köprünün üstünde görmüştüm.
Daha sonra da, ünlü bir restoranın üçüncü katındaki dar bahçesinde.
Orası dar ve bizatihi çiçeksizdi.
Seni üçüncü görüşümde hava henüz kararmamıştı.
Bana göre kış, Sevil ablaya sorsan hala yazdı.
Akşam beş kırk beş trenine zar zor yetişmiştim o gün.
Şu da var ki üçüncü kere görüyordum seni.
Velhasıl, kulaklarımın seremoni arzusuna küstahça izin verdim.
Diyeceğim o ki,
Yani o perşembe bütün bir gece, aynı şarkıyı dinledim,
Belki yüz yetmiş altı kere, belki de…
Seni üçüncü görüşümde, karşıma alıp şöyle söylemek istedim:
Bak çocuk! Ben bu dünyanın öteki tarlasında doğdum.
Sonra, babamdan ödünç aldım bilhassa,
Ayaz sabahlarda açlığına düştüğüm sıcaklığın, o sonsuz uzaklığını.
Bak çocuk! Ah, hem sen nereden bileceksin?
Bu ihtiyar dolunayın aşina olduğum aryasını.
Nereden bileceksin, bizatihi asırlar boyu
Çölüme ışık tutmasını…