Arapça, isim: canlı olma, yaşama, yaşam.
Düşüş, en yüksekteyken başlar. Daha ne kadar yükselebiliriz ki hayatın olağan akışında. En ciddî kontrolsüz kavşağa geldiğimizde alınan kararlar bir şekilde yaşantımızı eğip bükecek ya da dosdoğru bir kalıba sokacak bizi. Bilmiyor muyuz bunu, bilmiyor muyuz acı çekmeyi? Heybemize aldıklarımızı tek tek yerlere saçmak, birdenbire o kapkara müphemde kâinat diye ağlamak, yaralarımızın iyileşmesini beklemeden yeni bir yaraya alışmak, aslında yâr ile yarayı karıştırmak, derin bir ayrığın içerisinde derin bir sayrılık çekmek falan, bunların hepsi hediyedir. Hediyenin ilk anı şaşırtır âdemi bu yüzden. Sonrası korku dolu bir tünel. Ayağa kalkamayacak kadar kısa, eğilip gidemeyecek kadar dar, yüzükoyun uzanamayacak kadar pis, sırtüstü yatamayacak kadar acı verici…
İlk insan Âdem mi sanırsın? Öyleyse ilk acıyı da Âdem mi çekmiştir? Acı insana mîras mıdır babasından kalan, yoksa her biri kendi acısını özenle mi büyütür ıslak dehlizlerde? Hani Tanrı söz vermişti insanı ot gibi yerden bitirdim diye? İnsanlar, acı çekmeye alışmış hayvanlar mıdır Tanrı kelâmına göre? Hayat nerelerden ibâret bir bilsen. Nerede başlayıp nerede bittiği ile ilgili ne çok söz söylediler seyyahlar. Çoğunun yalan söylediğini bilmiyor muyuz? Neolitik âdem ile biz bir değil miyiz? Eğer birsek neden kapılarını çatıya dikiyor kardeşlerimiz. Onların yaptıklarını kim yapar bu dünyada? Belki toprağın değeri büyüktür kimi yerlerde kimileri için. Biz yadırgamayacak olsak bile kaşlarımızı kaldırır, yüreğimizi soğutur, iç çekerek haykırırız haksızlığa. Haksızlık ki deriz, bu yaşımıza kadar bize sunulan en büyük acıydı. Haksızlığı şikâyet edecek bir makam da olmadı bundan dolayı tarihte bugüne kadar. Çünkü şikâyet çokça haksızlığa şâhit oldu. Ama artık her şeyi anlıyorsun, büyüksün ki büyüdün. Büyürken yalpaladın, sektin, devrildin, türküler söyledin, ağız dolusu küfürler ettin, hayat ulaştırdı seni bu yaşına kadar. Daha ne kadar büyüyebilirsin çocuk kalmadan sanki bunca şeyden sonra.