Günaydınım,
Narçiçeğim,
“Sessiz değilsin; büyük bir gürültünün içindesin, duymuyorlar” diyordu İlhan Berk. Senin uzaklardaki ışıklı beyazlığının beni kasvetli bir karanlığa hapsettiği şu anda, belki içimde biteviye yayın yapan tamtamların âhenksiz gürültüsünü duyan biri olur umuduyla kelimeler üflüyorum boşluğa.
Hatırlar mısın, sana hâtıralarımıza karşı hep hürmetkâr olacağımın sözünü vermiştim. Bazen içimi çok acıtsalar da hâtıralarımızı hâlâ ta’zim ve ihtiramla yâd ediyorum. Zirâ biliyorum ki esmer yalnızlıklara sükûnet verecek tek şey, ancak tertemiz hâtıraların sisler arasından sıyrılıp gelen beyazlığıdır. Ve asıl o beyazlıktır bizi hakikatin özüne yaklaştıracak olan…
***
Lâtinlerin meşhur bir sözü var, “Quid est veritas (hakikat nedir)?” diye, meşhurluğu cümlenin asırlarca tekrarlanmasından… İncil, Hz. İsa’yı çarmıha gerdiren Romalı komutanın da bu soruyu sorduğunu anlatmaktadır. Aslında tarih boyunca en çok sorulan, ama cevabı konusunda üzerinde en az ittifak bulunan sorulardan biridir bu.
Hakikatin ne olduğunu geçtim, insanın hakikatinin ne olduğu konusunda da bir mutabakat yoktur. Gerçekten insan kendi hakikatini bilebilir mi? Ya da insanın kendi hakikati diye varsaydığı, düşündüğü, kabul ettiği şeyler, aslında hakikatin bizzat kendisine ne kadar yakınsamaktadır? Bir başka deyişle, insanın kendi hakikati olarak gördüğü şeyler, başkalarının gözünde aynı şekilde mi tecessüm etmektedir?
[vc_cta h2=”Yazının devamı Ayarsız dergisinde” style=”3d” add_button=”right” btn_title=”Abonelik Formu” btn_style=”3d” btn_shape=”square” btn_color=”danger” btn_link=”url:http%3A%2F%2Fayarsiz.net%2Fabonelik-formu%2F|||”]Ayarsız dergisini kitapçılardan edinebilir veya Abonelik formunu doldurarak adresinize getirtebilirsiniz.[/vc_cta]