Uzunca zamandır üst üste gelen sıkıntılar, hayatında nefes alınacak bir köşe bırakmamış olsa da mücadele etmeye mecburdu. Kimse için değil -zira kimsesi kalmamıştı hayatta- kendisi, bir kuru başı için. Eh, yüksekçe bir yerden atlamak ya da muhteviyatı muhtelif kimyasallardan oluşan bir ilaçtan avuç dolusu içmek, ne kadar bunalsa da, hem ruhunun derinliklerinde uzunca zamandır yer etmiş itikadına, hem de onuruna aykırıydı.
Babadan kalma, Süleymaniye’nin dar sokaklarından birindeki, avuç içi kadar eski eşya -antika kelimesini muhtelif sebeplerden dolayı kullanmıyordu- dükkânının mâlî durumu epey zamandır parlak olmaktan uzaktı. Parlak olmak şöyle dursun, günü kurtarıp masraflarını karşılayınca “Allah bereket versin” diyor, geçici bir huzura gark oluyordu, ta ki gelecek masraf dönemine kadar. Annesinin, anneler nazarında her daim geçer akçe olan “devlet kapısına” kapağı atması yönündeki nasihatlerine kulağını tıkamamış, bildiğini okumamış olsa şu anda çoluk çocuk sahibi, hâli vakti yerinde bir adamdı. Ama öteden beri standartları belirlenmiş yaşam şartlarında hayat sürmek ona göre değildi. Âsi biri de değildi ancak kafa rahatlığı hayatta her şeyden önemliydi onun için. Aslında kendini pek de bu devre âit hissetmiyordu. Hayatın bu kadar maddiyata endeksli, bu kadar mekanik ve teknolojik olması bu devrin içine doğmasına rağmen ona göre değildi. Ne vakit eski bir mûsıkî eseri duysa yahut bir eski yapıya yolu düşse, o eserin bestelendiği döneme, o yapının inşa edildiği tarihe yarı kurmaca yarı gerçek bir zihin yolculuğu yapar, kısa zaman da olsa kendini içinde bulunduğu zamandan soyutlar, nefes almaya çalışırdı.
[vc_cta h2=”Yazının devamı Ayarsız dergisinde” style=”3d” add_button=”right” btn_title=”Abonelik Formu” btn_style=”3d” btn_shape=”square” btn_color=”danger” btn_link=”url:http%3A%2F%2Fayarsiz.net%2Fabonelik-formu%2F|||”]Ayarsız dergisini kitapçılardan edinebilir veya Abonelik formunu doldurarak adresinize getirtebilirsiniz.[/vc_cta]