0,00 TRY

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Doç. Dr. Hasip Saygılı ile Söyleşi

Kitabınızdaki çalışma yönteminiz hakkında neler söylersiniz?

Birinci el kaynaklara erişmeye çabaladım. Osmanlı arşiv evrakı ile yabancı diplomatik yazışmaları çapraz okumaya çalıştım. Elbette milletimizin hak ve hukukunu savunmayı istedim, ama bunun yolunun belgeleri çarpıtmak ve işimize gelmeyen olayları görmezlikten gelmek olmadığını unutmadan. Bilerek Yunan, Bulgar ve Sırp komiteci ve papazlarının kanlı eylemlerine ilişkin inanmadığım görüşleri yazmadım. Kısa vadeli ve işimize gelen yalanlara başvurmanın bizi itibarsız hâle getireceğini düşüncesindeyim.

Kitabınızda 1878-1918 tarihleri arasında Balkanlar’da yaşanan gelişmelere değiniyorsunuz,  genel konjonktür açısından değerlendirdiğimizde günümüzle paralellik arz eden durumların (Avrupa Birliği’nin dayatmaları, etnik sorunlar çıkartılması vs.) olduğunu görüyoruz. Bu perspektiften baktığımızda günümüzde ülkemizin stratejik ve uluslararası yaklaşımını nasıl buluyorsunuz?

Duygudaşlık ile reel dünyayı uzlaştıracak bir yaklaşım emin bir yol görünüyor. Tarih bilinci olmayan, efsânelere dayanan yaklaşımlar sürdürülebilir olmadığı gibi çıkarlarımıza da hizmet etmez. Fikrimizce kısa vadeli planların ötesinde orta ve uzun vadeli; üzerinde sosyal, kültürel, ekonomik ve diplomatik işbirliğinin gelişeceği bir zeminin yaratılmasına yoğunlaşmak gerekir.

Balkan coğrafyasında, 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında, Osmanlı Devleti’nin paylaşımından hisse kapmak isteyen bütün devletlerin, bir satranç tahtasında hamle yaparcasına, Osmanlı’yı zor duruma düşürecek hamleler yaptığını görüyoruz. Sizce Osmanlı’nın satranç tahtasının sahibi olarak, bu genel diplomatik-siyasî görünümde bu kadar etkisiz kalmasının en önemli sebebi ne olabilir?

Klişe bir cevap olacak ama yeterli sayı ve seviyede yetişmiş insan gücünden yoksunluk diyeceğim. İnsan kalitemiz yeterli olsaydı, bütün ekonomik ve siyasî tahditlere rağmen şeref ve nâmusumuzu etkin bir şekilde koruyabilirdik. Dahası ekonomik ve siyasî şartlar dahi yetişmiş olan kadroların ürünüdür. Askeriyede, hariciyede, iş hayatında, politikada, bürokraside, eğitim ve kültürde yeterli olmazsanız ağır bir bedel ödersiniz. Bizim hikâyemiz de tam budur.

Kitabınızda iki makalenin konusunu Rus konsolosların katledilmesine ayırmışsınız. Şerbina ve Rostovski’nin katledilmesini Balkanlar’daki etkisi nedir?

1903 yılında Rumeli’de iki Rus konsolosu askerlerimiz tarafından öldürülmüştür. Bunlardan Mitroviça’da Şerbina’yı, muhtemelen Avusturya-Macaristan diplomatik misyonlarının yarattığı Arnavut tahriki neticesinde, bir askerimiz öldürmüştür. Cinayeti, Gilanlı Muhacir Halil İbrahim’in, “Memleketi kâfirler ele geçiriyor, devlet bunlara hayır diyemiyor” telkinleri altında işlemiş olduğu görülüyor. Katlettiği konsolos Şerbina iyi yetişmiş, kültürlü, mahalli halkın hassasiyetlerine saygılı bir diplomattı. Çarlık ve Panslavizm göz göre göre bu değerli insanı ölüme sürüklemiştir. Rusların daha 1902 yılı başından itibaren Mitroviçe’de konsolosluk açma girişimlerinin Osmanlı idarecileri tarafından endişe ile takip edildiğini kaynaklardan görüyoruz. Mitroviçe gibi küçük bir yerde konsolosluk açılmasının Arnavutlar tarafından tepkiyle karşılanacağı ve konsolosun can güvenliğinin sağlanamayacağı da Osmanlı idarecileri tarafından Ruslara muhtelif defalarca iletilmiştir.

Manastır’da küfür ve hakaret ettiği ve dövmeye yeltendiği nöbet başındaki jandarma neferi Halim tarafından öldürülen Rostkovski ise kaba ve edepsiz bir diplomattı. Asker, memur ve mahalli Müslüman ahalimize “Türk domuzları” diye hitap eden bir azgındı. Rusya işte bu konsolosunun öldürülmesi üzerine devletimizi işgalle tehdit etti. Devletimiz ise güçsüz olduğu için görevini yapan askerini ipe çekmek zorunda kaldı. Manastır’da mülkî ve askerî makamlarda görev yapanlardan birçok kimse Rusya’yı teskin için cezalandırıldı. Rusya böylelikle mahalli Müslüman ahali nezdinde Osmanlı itibarını mahvetmiş oldu. Panslavizm hedefine bir adım daha yaklaştı. Bu da Balkan Harbi’nde Avrupa topraklarımızı kaybetmemizi hızlandırdı.

[vc_cta h2=”Yazının devamı Ayarsız dergisinde” style=”3d” add_button=”right” btn_title=”Abonelik Formu” btn_style=”3d” btn_shape=”square” btn_color=”danger” btn_link=”url:http%3A%2F%2Fayarsiz.net%2Fabonelik-formu%2F|||”]Ayarsız dergisini kitapçılardan edinebilir veya Abonelik formunu doldurarak adresinize getirtebilirsiniz.[/vc_cta]
spot_img

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz