Çocukluğundan beri doğru bildiği istikâmetten şaşmayan ahretlik kardeşime; Ahmet Yaşar Tellioğlu’na…
Beyhakî´nin Rükâne´den rivayetinde şöyle denilmiştir: “Ben ve Hz. Peygamber koyun güderdik… Bir gün bana Peygamber dedi ki: ‘Ey Rükâne, benimle güreş tutmayı kabul eder misin?’ Ben: ‘Nesine?’ diye sordum. O da: ‘Bir koyuna’ dedi. Ben de kabul ettim ve güreşe tutuştuk. Fakat o beni yıkarak koyunu kazandı ve bana ikinci defa güreşip güreşmeyeceğimi sordu, ben de kabul ettim. Bu seferinde de beni yenerek bir koyun daha kazandı. Üçüncü defa güreşmeyi teklif etti ki, ben bunu da kabul ettimse de neticede yine yenildim ve bir koyun daha kaybettim… Gayet üzüntülü ve düşünceli olarak oturuyordum. Bana niçin bu kadar üzüldüğümü sordu, ben de kendisine: ‘Hem güreşte yenildim hem de babama döndüğümde üç koyunun hesabını vereceğim!’ dedim. Hz. Peygamber ki peygamberliğinin ilk günleri idi, bana dedi ki: ‘Peki dördüncü defa güreşmek ister misin?’ Ben: ‘Hayır’ dedim. Peygamber: ‘Babana koyunların hesabını vermene gerek yoktur, zira koyunlar senindir,’ diyerek üzüntümü azalttı… Çok geçmeden de İslâm Dâvâsı´nı aşikâre eyledi. Ben de kendisine giderek Müslüman oldum. Kendisiyle güreş tuttuğumuz gün, kendi kuvvetiyle değil, kendisine verilen mucizevî bir kuvvetle güreştiğini anlamıştım… Allah´ın bana hidâyet vermesine bunun sebep olduğu kanâatini taşıyorum.”
***
Evliya Çelebi eşsiz bir kültür hazinesi olan Seyahatnâme’sinde Güreşçi pehlivanlar2 esnafını tanıtırken: “Tekkeleri iki yerdedir, biri Küçükpazar yakınında Unkapanı yolu üzere Servi fırını karşısında Pehlivan Şüca Tekkesi, Fatih Gazi’nindir. Biri de Zeyrek Yokuşu ayağında Pehlivan Demir Tekkesi’dir. Hâlâ bu tekke mamurdur. İçinde tekke şeyhi Baba Hasan, iyi hâl ile tanınan yaşlı bir zattır. Bu tekke içre 300 zorlu pehlivanlar var ki onar çift camus kütenin zapteder erlerdir. Yüz, yüz elli çift pehlivanlar cümle kispetlerin giyip sarı şîr-i revgan yağıyla yağıyla yağlayıp çifte çifte adam ejderhası gibi apul apul yürüyüp birbirlerine kapan arslan gibi sarılıp bu kadar seyirciler içre birbirine evren gibi eğri bakış atıp alt üste ve üst alta pehlivanlık ederek bütün (—) bend oyunlardan kesme, şirazî, kesebend, terskepçe, pîşkabza, yanbaşl. serkelle, âsmaniş, Cezayir sarması, boğma ve karakuş adlı oyunları ederek Alayköşkü dibinden geçip padişahtan ihsanlar ile şereflenip geçerler. Bunların piri Hz. Mahmud Pir-i yar-ı Veli ‘dir Hz. Hamza kemer bağlamıştır.”3 diyerek bu gün izlerine dahi rastlayamadığımız pehlivan tekkelerinden bahsetmişti.
Tekkelerde nasıl uyulması gereken müeyyideler ve asırları aşarak günümüze intikal eden gelenek ve âdetler mevcutsa pehlivanlığın da kendine has âdetleri vardır. Sözgelimi pehlivanlar ekmek teknesi olarak gördükleri kispetlerini evlerinin yüksek yerlerine asarlar, kispet giyilmeden evvelâ abdest alınır, pirler ruhuna bir Fatiha 3 İhlas okunur. Kispet önce sağ ayaktan başlanarak giyilir. Ve çıkarıldıktan sonra kispetin kasnağı öpülür. Bugün sâdece İzmir Tire’de üretilen kasnağın içinden geçen urgan ipinin dahi kendine has mânâları mevcuttur. Mehmet Dervişoğlu, Halk Bilimi Açısından Kırkpınar Güreşleri adlı eserinde Özbay Güven’den iktibasla bu mânâları şu şekilde açıklamıştı:
***