0,00 TRY

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

“Darbeyle Gönüllerde Yatan Ülkü Silinmez”

15 Temmuz 2016’da yaşanan darbe girişimi; bir kâbus gibi başladı fakat Türk milletinin iman dolu göğsüne çarparak akamete uğradı ve iskambilden bir kule gibi çöktü. Bundan sonra bu eşkıyalığın faillerinin yeri tarih mezarlığı olacaktır. Ama Türkiye için o karanlık gece, unutulmamalıdır. Dostun ve düşmanın, yârın ve ağyarın tefrik edildiği o can pazarı, kolektif hâfızayı yaralasa da zihnimizde hep durmalıdır. Çünkü o gece; yıllarca hainliğe kurulu bir saat gibi zembereğinin boşalacağı anı bekleyenlerin göz göre göre gelişine ve o gelişi görenlerin suskunluğuna gebeydi. Ama o gecenin karanlığını yırtarak gelen Anadolu irfanının risk alıp bedel ödemeye hazır, vazife kaçaklarının vazifesini fisebilillah yapmaya hazır, aynı zamanda ortalık durulunca olağanüstü sıradan hayatlarına dönüp portakal kabuğu soyup çekirdek çitlemeye de hazır iradesi vardı. O gün sokaklarda; cevşen okuyarak insanları tarayan Amerikan mamulü android subaylar ve onların mermilerine kafa tutan itikadı daha sağlam ama belki ibadeti daha az adamlar vardı. Çok şükür ki Allah’ın inayeti; sahte ibadetten yana değil, hakîkî imandan yana oldu. Bu iki cephenin kontrastı savaşadursun, kurşunların kıvılcımları ve parçalanmış cesetler üzerinde yeni bir sabah inşa ediliyordu. Hani Charles Dickens diyor ya bir kitabının girişinde: “Günlerin en kötüsüydü, günlerin en iyisiydi. Umutsuzluk çağıydı, umut çağıydı”…

Anadolu irfanı diye kodlayarak geçtiğimiz adamlar, herhangi bir kıyafet değiştirmeye dahi lüzum görmeden Klark Kent’likten Superman’liğe geçiş yaparak meydanlara fırladılar. Üzerlerine hakîkî bir delikanlıya yakışmayacak tarzda tayt ve pelerin gibi aksesuarlar almadılar. Enine çizgili tişörtler ve gömlek cebine yerleştirilmiş çeşitli çap ve ebatlarda sigara paketleri onların güç kaynağıydı. Bu alay edilen, horlanan, küçümsenen, hesaba katılmayan, hesaba katılsa bile hesaplamadaki birim başı etkileri sorgulanan adamlar; orada demokrasiye değil, seçim hürriyetine, antimilitarizme, darbe karşıtlığına falan değil hatta doğrudan Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsına da değil (darbe mi, meşru hükümet mi?) sorusunun cevaplarından yerli olanına sahip çıktılar. Yıllarca hanımın başındaki örtüye Yunan Efzonu gibi bakan kurmay taifesinden omzu kalabalık adamları karşısında gördü. Üstelik bu kez gözbebeklerinin gerisinde steril laik bir nefretten daha tedirgin edici bir boşluk vardı. İfâdesizdi yüzleri. Cansız beden parçalarından imal edilen canavar gibiydiler. Askerin başarıya ulaşması için Fetih Suresi okunmasını salık veriyor ama öte yandan sokakta tekbir getiren vatandaşın acımadan vurulmasını emrediyorlardı. Hoş… Bu Frankenstein canavarlarının dinî anlayışını hasbelkader yolu 90’lı yıllarda emniyet sorgularından geçenler iyi biliyorlardı. Ülkücü dövmeye ara verip namaz molasına giden badem bıyıklı polislerin kalkışmasıydı zaten bu. Lacivert yahut hâkî… Üniformalarının rengi mühim değildi. Biz bunları tanıyorduk.

[vc_cta h2=”Yazının devamı Ayarsız dergisinde” style=”3d” add_button=”right” btn_title=”Abonelik Formu” btn_style=”3d” btn_shape=”square” btn_color=”danger” btn_link=”url:http%3A%2F%2Fayarsiz.net%2Fabonelik-formu%2F|||”]Ayarsız dergisini kitapçılardan edinebilir veya Abonelik formunu doldurarak adresinize getirtebilirsiniz.[/vc_cta]

spot_img

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz