0,00 TRY

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Bir Tarih ve Darbe Tartışması

Beyaz TV’de Rasim Ozan Kütahyalı (ROK), şarkıcı Nihat Doğan ve Cem Küçük’ün konuk olduğu bir programda tarih felsefesi tartışıldı. Konu kıymeti kendinden menkul kişilere ve günümüzün entel zevatına terk edilemeyecek kadar önemli olduğu için mezkûr şahsiyetlerin meseleye el koyması yerinde oldu.

Yaşadığımız tarihî dönemin ileride tarihçiler tarafından nasıl ele alınması, nasıl değerlendirilmesi gerektiğinin ana hatlarını belirleyen bu değerli üçlü, böylelikle birikimlerinin zekâtını vererek geleceği şekillendirme sorumluluğunu da bihakkın yerine getirdiler.

ROK, spor yorumcusu, gazeteci, köşe yazarı, magazin programcısı ve en son da oyuncu kimliklerini bünyesinde cem etmiş çok yönlü bir entelektüel olarak; Nihat Doğan, entelektüel kalibresini her geçen gün artıran ve yaşadığı mânevî aydınlanmadan sonra bütün çakraları açılmış hatta üçüncü gözünün de yavaş yavaş görmeye başladığı söylenen bir guru olarak;

Cem Küçük ise son zamanlarda ivme kaybettiyse de tetikçilik vazifesini asla ihmal etmeyen ve yeniden gözde olacağı günler için hazırlıklarını sürdüren bir duayen olarak; programdaki yerini almıştı. Bu kadronun bir diğer önemli şahsiyeti olarak arz-ı endam etmesi beklenen Savcı Sayan ise, “üst aklın” hain tuzaklarından birinin kurbanı olarak uçağını kaçırdığı için böylesine önemli bir vazifeyi ifa etmekten mahrum kalmıştı ve programda yoktu.

Tabiî ki tarihî önemi hâiz böyle bir program Kadir Mısırlıoğlu olmadan düşünülemezdi; bu sebeple kendisinin programa telefonla bağlanması uygun görülmüş, kıymetli fikirlerinden seyircinin bir nebze de olsa istifade etmesi hedeflenmişti. Kendisinin her an “Fetullah aslında bir Hıristiyan’dır, gerçek adı Ferdinand’dır” gibi tarihî bir gerçeği açıklama ihtimali bulunduğundan büyük bir televizyonculuk olayına şâhit olabilirdik. Fakat yapmadı. Tabiî ki programın moderatörü olarak Latif Şimşek de ekrandaki yerini almıştı.

Konu her ne kadar tarih felsefesi olsa da, tartışma 15 Temmuz darbe girişimi üzerinden yürüdü. Bilindiği üzere “tarih aynı zamanda bir soruşturma metodudur.” Maazallah ileride kendini bilmez biri 15 Temmuz’a giden süreç üzerinde etraflıca bir sorgulama yapma densizliğine kalkışabilir, bu tarihî günleri aslından kopartarak okuma ve gösterme cüretine girişebilirdi. Meselâ bugün FETÖ’cü olarak anılanların dün iktidar tarafından beslendiğini, devletin her kademesine mevcut siyasilerin tavassutuyla geldiklerini, ihaleler alarak güçlendiklerini filan iddia edebilirdi. Hatta zamanında yapılan bütün uyarılara rağmen iktidarın FETÖ ile nasıl iç içe olmaktan beri durmadığını, başta polis olmak üzere devletin FETÖ’ye iktidar tarafından teslim edildiğini, ordunun bu süreçte türlü kumpaslarla güçsüzleştirildiğini  bir tez olarak dile getirebilirdi. Hatta daha ileri gidip söz konusu verileri “sebep-sonuç ilişkisi” içerisinde değerlendirebilir ve iktidarı FETÖ’nün suç ortağı olarak ilân edebilirdi. Çünkü kendini bilmez pek çok tarihçi vardır: Hazırûn, işte böylesine absürd bir okumanın şimdiden önüne geçmek, gelecekte böyle bir hataya düşecek tarihçileri uyarmak için vazife başındaydı. Tarihin artık klâsik usuldeki gibi sebep-sonuç zinciri içinde okunması gerektiğini beliğ biçimde ifâde eden katılımcılar, sonuç üstünde düşünmenin ehemmiyetine dikkat çekerek vazifelerini program boyunca yerine getirdiler ve geleceğe ışık tuttular.

[vc_cta h2=”Yazının devamı Ayarsız dergisinde” style=”3d” add_button=”right” btn_title=”Abonelik Formu” btn_style=”3d” btn_shape=”square” btn_color=”danger” btn_link=”url:http%3A%2F%2Fayarsiz.net%2Fabonelik-formu%2F|||”]Ayarsız dergisini kitapçılardan edinebilir veya Abonelik formunu doldurarak adresinize getirtebilirsiniz.[/vc_cta]
spot_img

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz