Üstündeki ala kuzunun hızlı hareket eden dilini yakalamaya çalışıyordu Kökcürek. Kökcürek, üstünden seke eşine kalkan ala kuzunun ardından bir çırpıda kalktı, başındaki halis geyik derisi börkünün sol gözünü kapatmasına aldırmadan koşmaya başladı. Ala kuzu birden kendi soluna seğirtip Kökcürek de gözünün görmediğine doğru koşunca olanlar oldu…
Tolkuneke duyduğu ağlama sesiyle hemen oturduğu yerden ayağa kalktı, gerçek bir paniğe kapılmıştı. Ayağa kalkarken elindeki kaya tuzunu düşürdüğünü hissetti. Göçün önündeki bir katırın ürkerek boynundaki kendiri sağa sola çekiştirmesini görür gibiydi. Börübek’in ağlayışı bir-iki saniye içerisinde sönüvermişti zihninde, “açlıktan, halsizlikten olsa gerektir” diye düşündü. Yeleğinin üstündeki Kaleşnikov tipi tüfeğin kayışının gevşediğini de bu sırada fark etti. En irisinden ve hızlısından atılan birkaç adımdan sonra soluğu Börübek’in yanında aldı Tolkuneke. Yüzükoyun yerde yatan Börübek’in giysilerinin değişik olduğunu gördü ama bunu pek umursamadı. Tolkuneke, Börübek’i yerden kaldırırken etrafındaki koyunların, kuzuların sağa sola kaçışmasından, bulutların zafer alayı gibi heybetlice geçişinden, zamanın yavaşlamasına rağmen durmamasından babasının, annesinin, amcalarının, bibilerinin, diğer akrabalarının ve Arstan’ın ve aslında Börübek’in olmadığını fark etmişti.