Tasavvuf öğretisi, kâinattaki bütün fertlerin Tanrı karşısında eşit olduğundan dem vurur ve Tanrı indinde öncelik-sonralık bulunmadığına vurgu yapar: “Ey derviş! Kâinattaki fertler birbirlerine nispetle bazısı daha önce, bazısı daha sonra, bazısı mâzi (geçmiş), bazısı müstakbel (gelecek)tir. Ama hepsi Allah’a nispetle eşittir.”[i] Kâinatta soyut veya somut herhangi bir şeyin varoluşu bir sebebe bağlıdır ki neden-sonuç ilişkisi dediğimiz şey budur. Nitekim, Carl Gustav Jung “Bir fikrin olabilmesi için karşıtının da olması gerekir,”[ii] demektedir. Bilimin çıkış veya hareket noktası budur diyebiliriz. Şüphecilik ve olguları birtakım sebeplere dayandırmak gayreti akıl yürütmeye yol açacağı için sistematik çalışmayla birlikte bilim ortaya çıkmaktadır. Olması gereken de budur. Aksi halde bağnazlık dediğimiz kısırdöngü veya durağanlık peydahlanacaktır. Ne var ki madalyonun bir de öteki yüzü bulunmaktadır. Bütün sebeplerden arınarak sebepleri yaratana yöneldiğimizde, tasavvufî öğretiye göre, hırs ortadan kalkar; tevekkül onun yerine geçer ve aşırı çalışıp çabalamanın yerini tevekkül doldurur. Böylelikle de başkasına muhabbet silinerek yerini Tanrı sevgisi alır. Geçim derdi, tamahkârlık, rızık endişesi ve benzeri unsurlar bertaraf edilerek gizli şirke yer kalmaz.
İşbu tasavvufî öğretinin tehlikeli boyutu şudur ki, tevekkül niyetine sebepleri büsbütün boş verdiğimizde bilim olmayacaktır. İslâm dünyasının bugünkü feci manzarası zaten ortadadır. Ancak şu da var ki, dengeyi kuramadığımızda, bu kez tevekkül bertaraf edilecek ve materyalist bir dünyanın ağırlığı altında ezileceğiz.
Biz bu yazımızda gizli şirk konusunu işleyeceğimiz için hadisenin objektif (müspet) yönünü es geçeceğiz.
Başkasına muhabbetin silinmesi ne demektir? Kâinattaki bütün fertler birbirlerine nispetle öncelik-sonralık konumundadırlar. Ama işte Tanrı katında nispetsizlik (eşitlik) vardır. Buradaki “fertler” ifadesini yaratılmış bütün varlıklara teşmil etmemiz gerekiyor. Kaldı ki sebep-sonuç ilintisi de yaratılmış bütün varlıklar için geçerlidir. Bir fikrin var olabilmesi için karşıtının da var olması gerekir yargısı Tanrı için geçersizdir. Tanrı fikrinin karşısına Tanrı’nın karşıtını koyamayız. Aksi halde çok-tanrılı bir düşünüş ortaya çıkar ki işte bu açık şirktir. Peki ya gizli şirk nedir? Tabii ki sebepleri yüceltmektir. “Karnımızı Firavun doyuruyor” dediğimizde gizli şirke saplanmış oluyoruz.
Amerikalı ilâhiyatçı filozof Paul Tillich’in meşhur tezi şudur: Telâffuz edilmeyen Tanrı.
[i] Azizüddin Nesefî, Tasavvufta İnsan Meselesi, sayfa 42, Dergâh Yayınları, İstanbul 2013
[ii] Carl Gustav Jung, Dört Arketip, sayfa 30, Metis Yayınları, İstanbul 2003