Milattan epeyce sonraki 2017 yılının Mart ayında –malum olduğu üzere– Ayarsız dergisinin birinci yaş günü kutlandı. Hep birlikte kutladık. Hep birlikte diyorum çünkü Ankara’daki yaş günü partisine katılmayanlar veya katılamayanlar da dâhil olmak üzere milliyetçi camiadan pek çok kimse söz konusu kutlamaya bir şekilde müdahil oldular. Bu satırların yazarı olarak ben Balıkesir’den Ankara’ya gitmedim ama sosyal medyadaki paylaşımlarımla ayarsızların coşkusuna iştirak ettim. Ayarsız dergisini düzenli bir şekilde takip etmekte olan okurların yanı sıra gelişigüzel takip eden okurlar bile sosyal medya yoluyla Ayarsız dergisine ilişkin tebriklerini, duygularını ve kanaatlerini yansıttılar. Çünkü Ayarsız dergisi Mustafa Kemal Atatürk’ün başkentinden seslenen değişik bir süreli yayındır. Böyle olduğu için de daha ilk sayısından itibaren rağbet ve teşvik görmüştür. Abartısız bir şekilde heyecan uyandırmış, uzun yıllardan beridir meramını dile getirmekte zorlanan Türkçü tayfanın beklenen sesi olmuş ve Jön Türklük-Meşrutiyetçilik-İttihatçılık-Kuvayı Milliyecilik-Cumhuriyetçilik-Ülkücülük-Alperencilik çizgisindeki yeniden diriliş yanlılarına soluk aldırmıştır.
Her dönemin atmosferine tercümanlık eden bir veya birkaç öne çıkmış dergi muhakkak vardır. Servet-i Fünun gibi, Türk Yurdu gibi, Dergâh gibi, Varlık gibi, Orkun gibi, Çınaraltı, Türk Edebiyatı gibi dergiler hep kendi devrinin aynalarıdırlar. Ama şimdi biz 21. yüzyıldayız ve kendi çağımıza ayna tutacak süreli yayın da Ayarsız dergisidir. Gökten zembille inmişçesine beklenen dergidir. Tabii ki gökten gelmiş mukaddes bir şey değildir. Milliyetçi camiadaki taşmaya teşne birikimin eseridir. Alışagelmiş bulunduğumuz dergilerden çok farklı bir çehreye sahip olduğu için de Ayarsız kâh sevinçle karşılanmıştır kâh yadırganmıştır. Bu itibarla Ayarsız bir geçiş dönemi dergisidir. Yine de bu demek değildir ki Ayarsız kısa ömürlü olacaktır. Şimdilik kestiremiyoruz fakat belki de Ayarsız yıllarca yayımlanacaktır. Ama belki de ardından bir hoş seda bırakarak sahneden tez çekilecektir.
Ayarsız dergisi alelâde bir süreli yayın olmanın ötesinde durmaktadır. Hiç abartmadan ifade ediyorum ki, ilk 12 sayısı bile mektep vazifesi görmüştür. Mehmet Ragıp Vural gibi deneyim yüklü bir üstadın şeyhliğinde çıkmaya başlamış olmasından ötürü Ayarsız matbu bir tekke gibidir. Elbette ayarsız bir dergidir ve şüphesiz ki protest bir yayın organıdır. Nitekim postmodern zamanlar ayarsızdır. Karmaşanın ve şamatanın hüküm sürdüğü bir ortamda harala gürele deveran etmektedir. Kürşat’lardan Enver ve Mustafa Kemal Paşalara isyankâr ruhların, dayatmalara boyun eğmeyen Kuvayı Milliyecilerin ırmağında akıyor Ayarsız dergisi. Daha cüretkârca ifade edeyim: Türklüğün matbuat âlemindeki bozkurdu Türk Yurdu idi. Postmodern zamanlarda ise Ayarsız dergisi durumdan vazife çıkarmaya cesaretle soyunmuştur.
“Hâlet-i Ruhiyemiz Ayarsız” sloganı cuk oturmuş bir slogandır. Farklı sesler, değişik bakış açıları ve arkeologundan psikologuna dek acayip mesleklerden yazarlara kapılarını açık tutmaktadır bu aykırı dergi. Zapturapt altına alınamayacak kafaların dergisidir. Hem bağırlara basılıyor hem tenkit ediliyor. Ayarsız’a dudak bükenler de var, kısa ömürlü kalması ihtimaliyle tedirgin olanlar da var. “Aylık fikir, kültür, sanat ve edebiyat dergisi” şeklinde ilk sayısından itibaren yankı uyandırdı. Şimdi artık pek çok amatör ya da kendisinin usta olduğu vehmindeki yazar (aslında yazar adayı) arkadaşlar Ayarsız’da yer kapabilmenin derdindeler. Mevcut dergilerin hiçbiri bu derece arzulanmıyor. Türk Yurdu nasıl ki Türk dergiciliğinin üst-kimliğiyse, Ayarsız da postmodern zamanlardaki milliyetçi camianın gözdesidir ve hatta 21. yüzyıl Türkçü süreli yayınların atasıdır.
“Hep solcular yapıyor” yakınmasına dur demiştir Ayarsız dergisi. Bir çığır açmıştır bizlere. Metin Savaş olarak ben DEHŞET PALAS AVM dediğimiz çılgın bir roman kaleme alabildiysem işbu yeltenmenin arka plânında Ayarsız’ın gizli bir payı veyahut da örtük bir iteklemesi bulunmaktadır. Çılgın Türklerin ayarsızlığından dem vurmaktayım. İkbal Vurucu’nun şimdiki iktidarın politikalarını eleştiren keskin yazıları, Sergen Çirkin’in arkeolojik ve antropolojik verilerden yola çıkan değerlendirmeleri, Veysel Gökberk Manga’nın hiç ayar kabul etmeyen tuhaf anlatıları, Misli Baydoğan, Sidre Mete, Ayşe Büşra Çalık hanımefendilerden tutunuz da Mustafa Yiğit ve Göktürk Ömer Çakır’lara varıncaya dek gözü pekliğin er meydanındayız. Hasan Erimez gibi genç bir yiğidimiz, Banu Karayel gibi pencere önündeki bir cadımız, Tamer Sağcan gibi bir kara kütüphanecimiz var artık. Kimse alınıp gücenmesin… Ayarsız kadrosundaki bütün isimleri burada zikretmiyorum diye tafra yapmaya gerek yoktur. Ayarsızcasına ve rastgele birkaç ismi saydım. Kılıfına uydurup kendi adımı da bir şekilde satırlar arasına sokuşturdum.
Kendi aramızda “patron” dediğimiz Mehmet Ragıp Vural üstadımız Ayarsız dergisinin 13. sayısındaki “Bir Yılın Ardından…” başlıklı yazısında şöyle diyor: “Bizimle aynı hisleri paylaşanların sayısı ne kadar çok olabilirdi ki? Ama hoş bir yanılgıya düştük ilk sayıdan itibaren; Ayarsız hem yazarları hem okurlarıyla büyük bir aile olmaya doğru hızla ilerledi. Herkes elinden geleni ardına koymadan, birlikte bir şeyler yapma vuslatına erdi ve biraz olsun hâlet-i ruhiyesini teskin etti.”
Gerçekten de teskin ediyor fakat, gelgelelim, ne var ki Ayarsız bir müsekkin değil. Tam tersi etki yaparak uyarıyor hem yazarlarını hem okurlarını. Ve işte tam da postmodern zamanların efkârına uygun bir şekilde okur-yazar-dergi birlikteliğini sağlıyor. Postmodern metinlerde yazar ile okur apayrı değildir. İç içe geçmişlik vardır ki, an gelir, kimin yazar ve kimin okur olduğu muallâkta kalabilir. Ayarsız işte böyle bir dergidir. Kendi muhitimde Ayarsız’ı yadırgayanlara vaziyeti izah etmeye çalışıyorum. Ayarsız dergisi esasen muasır medeniyet seviyesini yakalamış bir süreli yayındır. Ahmet Mithat Efendi günümüzde yaşıyor bulunsaydı emin olunuz ki böyle bir dergi çıkartırdı.
Ayarsız’ı sadece yeni nesil değil, eski nesil de takip ediyor. Evet yadırganıyor, ama inkâr da edilemiyor. Her hamlesinde sekteye uğramış/uğratılmış Türk aydınlanmasına yakışır bir dergimiz var artık. Bir ara bu derginin kendini tekrara düşeceğinden kaygılanmıştım fakat Ragıp Hoca bunu fark etmiş olmalı ki Ayarsız kendiliğinden daha da ayarsızlaşıverdi. Bu ifadem bir çelişkiyi barındırmıyor. Ragıp Hoca çaktırmadan ayar çekerek kendiliğindenlik izlenimine yol açmış olabilir.
Hâsıl-ı kelâm: Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün kurgulandığı bir ülkenin dergisidir Ayarsız… Gerisi lâfügüzaf.
Not: Bu metin Ayarsız’ın mart sayısında yer almamıştır.