“Evler ezer insanları dağ gibi,
Dışardan küçücük!
Çeker evler boynumuzdaki ipi:
Taşı develerce yük!”
Behçet Necatigil – Evlerle Savaş.
“Yani herhangi bir otel odası: Kirli Cennet!”
Ahmet Oktay – Söz Acıda Sınanır.
AKINCI OTEL. Elimde olsa, bir an bile durup düşünmez, otellerde yaşar(d)ım. Evsiz barksız. Konargöçer. Hareket hâlinde. Sırtımda olabildiğince yüksüz bir çanta, aklımda üstüne titrediğim, gözüm gibi sakındığım, beni (:her kimse o) süreklice başka-bir-ben yapan kargaşa ile koyulur(d)um yola. Alkol: Yakıtım. Otel odaları ise doğallıkla: Yazıhanelerim. Belleğimde adım adım biriken kişisel yol anlatısını sıfır otosansürle geçirir(d)im yazıya. Kök, köklenmek: Beslemiyor beni, tersine, dört bir yandan sınırlayarak kurutuyor burada. Otelin ayırıcı niteliği, onu Evden, yerleşik bir düzenden farklı duruma getiren özelliği çok çok açık ve -bana kalırsa- hayatî: Otel yolu sonlandırmıyorken; Ev, en son değilse de son noktayı, son noktalardan birini koyuyor yola -kesiyor yolu-. Ev: Yolcu gömütü.
Yazının Devamı Ayarsız Dergisinde
Aylık fikir, kültür, sanat ve edebiyat dergisi Hâlet-i ruhiyemiz: Ayarsız dergisini kitapçılardan edinebilir veya abonelik formunu doldurarak adresinize getirtebilirsiniz.