Piyanonun on sekiz yaşıdır Chopin. Melodileri piyanodan çıkıp da evrene karışmaya başladığı zaman kulaklardan daha çok kalplerde bulur yankısını. Sen de dinleyecek olursan herhangi bir yerden Chopin’i bul, hayatı sessize al ve kendini bırak. Büyük aşkı Sand’ın deyişiyle; O, “yalnızca Tanrı’nın yaratmaya cesaret edebileceği” bir ruhtu ve bana öyle geliyor ki bu ruh kıyamete kadar her yağmur tanesinde yeryüzüne inmeye devam edecek.
Kısaca budur Chopin; kalp, ruh ve yağmur. Müziği, nota bilenlerin melodilerin dizilişindeki olağanüstülüğü fark etmesinden kaynaklanan şaşkınlık sebebiyle büyük değildir. Doğrudan doğruya sıradandır ve duygusunu aktarmak için Tanrı vergisi kabiliyetini güya mucizelerden mürekkep bir ego dağına dönüştürerek kimseyi şaşırtma ihtiyacı duymayacak kadar doğaldır. Ben Chopin dinlerken çoğu zaman Chopin’i değil, piyanoyu değil, bir melodiyi değil de bizzat yağmurun kendisini dinliyormuş gibi hissediyorum.
Chopin için romantik diyorlar. Bu, tamamen saf bir duyguyla müzik yapmasının bir sonucu aslında. Onun ruhunu tarif etmeye çalışanlar zarif ve kırılgan tabirlerini kullanıyor. Eserleri ise neredeyse savunmasızdır derler. Hemen hemen bütün büyük besteciler, eserlerinin yorumlanmasında icracıya pek serbest alan bırakmayacak kadar sağlam duvarlar örerlermiş, oysa Chopin’in melodileri her isteyenin müdahale edebileceği kadar savunmasızdır. Bunun ne demek olduğunu çok düşündüm. Aslında sanırım sebebini anladım ama Chopin’le konuşup teyidini alamayacağım için bunu kimseyle paylaşmak niyetinde değilim. Yine de şunu söyleyebilirim ki Chopin gibi ister romantik, ister melankolik, ister hüzünlü ya da mahzun olarak nitelendirilsin, doğrudan kalbe işleyen müziğe ses verenler, öyle sanıyorum ki büyük bir sezgiyi ifâde etmenin mecburiyetini yaşıyorlar. Teşbihte hata olmaz derler, sanki bir peygamberin aldığı vahyi tebliğ etme mecburiyeti gibi bir şey… Kimine göre bu Tanrı’nın olağanüstü varlığının sezgisi olurken kimine göre evrenin, kimine göre doğanın olabiliyor. Hatta bazıları buna çağları kapsayan bir iyilik olgusunu bile katabiliyor. Zamana ve coğrafyaya göre değişebilen bu sezgilerin hepsi insan idrakini aşan duyguların bir sanatçıda kendine yer bulmasıyla bize kadar ulaşıyor.
Chopin’i benim için eşsiz kılan işte bu sezgisi ile onu saf, duru ve korumaya bile ihtiyaç duymayacak kadar kendini yalnızca sezgisine verebilmiş melodilerle aktarmasıdır. Bu, kesinlikle gözle görülüp elle tutulmayacak bir başka âlemin sezgisidir ve notaların taşıdığı melankoli tamamen bunu sezen ama gösteremeyen bir insanın acizliğinden kaynaklanır.