Kavgacı, inatçı, patavatsız, lafını sözünü esirgemez;
ama işinin üstadı bir başka kele Göktürk Ömer Çakır’a…“Aliço bir nâdire-i hilkattir. Onun çalımında, onun üstatlığında,
onun ihtirasında bulunan bir pehlivanı daha analar doğurmamıştır.”Sami Karayel
Rumeli… Türk’ün Orta Asya’dan başlayıp Avrupa içlerine kadar fâsılalarla süren meşakkatli sergüzeştinin nirengi noktası. Rumeli… Âleme nizam verme savaşında, Türk’ün başta o cihangir sultanı olmak üzere kutlu şehâdet mertebesine erişenler kâfilesine katılmış nice koç yiğidinin aziz kanlarının suladığı bereketli topraklar… Rumeli… Yeni başa güreşmeye başlamış henüz toy bir pehlivanken bile nice küffar sırtını yere getirmiş, Osmanoğlu, kudretli cihan pehlivanı Timur’un çelik kollarıyla attığı elenseyle yere savrulduğunda nefeslenmek ve yeniden ayağa kalkmak için sığındığı, soluklandığı kutlu diyar… Rumeli, Türk’ün, en gürbüz en yiğit evlatlarını, Türk’ün ikbâlini muhafaza etmek için yerleştirdiği serhat boylarıdır. Gün gelip devran döndüğünde, Türk en acı mağlûbiyetlerle tanıştığında uzun hikâyemizin en elemli hâtırâlarına mekân olacaktır Rumeli. Böylece Türk, yepyeni bir doğuma gebe olduğunda, Rumeli en yiğit evlatlarını Ergenekon’daki bozkurt misâli kılavuz edecektir Türklüğe!
- Plevne… Türk’ün Avrupa’daki yıldırım gibi ilerleyişinin son bulmasını müteakip önü alınamaz sancılı bir ricat başlamıştır. Rumeli Türkü’nün dudakları arasından yiğitlik ve cenk havaları kokan serhat türküleri değil kederli, yürek parçalayan ağıtlar duyulmaktadır artık. Plevne… O kederli ricatta Türk’ün tutunabileceği muhkem istinat duvarlarından biridir. Şanı büyük Osman Paşa’nın “Plevne’den çıkmam” demesi boşuna değildir. Çünkü Plevne İstanbul’u koruyan demir bir kalkandır. Plevne’den çıkılamaz; zira Plevne’den çıkılırsa İstanbul tehlikededir. Plevne Türklüğün kalbini koruyan zırhtır. Plevne, bu yüzden Türk’ün cemse cemse şehâdete koştuğu kanlı bir cenderenin de adı olacaktır.
İşte Türklük âleminin kaderini bağladığı Plevne’de 1844 yılında Aliço pehlivan doğmuştur. Sami Karayel, Kel Aliço’nun Plevne bölgesinde Bulgar çetelerine karşı savaşan kahramanlardan olduğunu not ediyor. Rumeli’nin yağız evlatlarından olan Aliço, güreşe de pehlivanlar yatağı olarak bilinen Rumeli’de başlamıştır. Ne var ki talihin rüzgârı düşmandan yana dönmüş, “Akmam!” diyen Tuna akmaya devam etmiş, “Çıkmam!” denilen Plevne’de çıkılmış, Aliço gibi vatan evlatları Bulgar tazyikinden kaçarak Edirne civarında soluklanmışlardır. Meşhur pehlivanlarımızın hâtırâlarının bugünlere aktarılmasında hatırı sayılır emekleri bulunan yazarlarımızdan Sami Karayel, “Kuyruksuz bir aslan”a benzettiği Aliço’nun fiziksel özelliklerini “Aliço yüz yirmi okkalık2 müşekkel bir pehlivandı. Boyu tahminen ve resmine, rivayetlere nazaran iki metreye yakındı. Yani bir doksan beş vardı. Aliço’nun göğsü ve omuzları genişti. Bilhassa, kalçaları, uylukları, baldırları kalın, bir öküz çalımında idi. Aliço’nun yürüyüşü, her türlü harekâtı tetik ve çevikti.”3 diyerek tasvir ettikten sonra ekler: “Kel Aliço, Türk pehlivanlık tarihinin ve cihan spor tarihinin en namdar yiğitlerinden biridir. Denebilir ki, Aliço ayarında bir pehlivan dünyaya gelmemiştir. Aliço, her ne kadar Avrupa ve Amerika’da ecnebi pehlivanlarla ölçüşmemiş ise de kendisiyle boy ölçüşen Türk pehlivanlarının Avrupa ve Amerika’da yaptıkları çetin müsabakalarda aldıkları neticeler onun hepsinden ve herkesten yüksek olduğunu göstermeğe kâfi delillerdendir. Aliço’nun son devirlerine ve elli beş, elli altı yaşlarındaki zamanına yetişen meşhur Koca Yusuf’la meşhur Adalı genç ve dinç birer baş pehlivan oldukları halde ihtiyar kurdu meydan yerinden çıkaramadıkları ortadadır.”