1.Bahattin Özkişi, Göç Zamanı’nda, bir dostuyla yaptığı keyifli sohbetin telâfi edilmez düş kırıklığına dönüşmesini anlatır. Konu nerden gelmişse meşhur yazar Rainer Maria Rilke’ye gelmiş; Özkişi meşhur Alman yazara olan hayranlığını tek cümleyle özetlemiştir: “Bayılıyorum o kadına”. Lâkin bir sorun vardır. Arkadaşının cevabı Özkişi’nin ağzının tadını kaçıracak niteliktedir: “Rilke mi? İyi de Rilke kadın değil ki!” Bu sarsıcı cevap Özkişi için sâdece entelektüel bir sohbette kendisini küçük düşürecek bir gaflet ânına işâret etmiyor; bu aynı zamanda bütün bir okuma mâzisinin yerle yeksân olması demek. Zira Özkişi kendisinin de söylediği gibi okuduğu tüm Rilke metinlerinin bir genç kız duyarlılığıyla yazıldığına imân ediyordu. Hatta Özkişi, Maria Rilke’yi muhayyilesinde öyle konumlamıştı ki “30 yaşlarında iri lacivert gözlü, saman rengi saçlı olduğuna yemin edebilirdim” diyerek hayâl kırıklığının boyutlarını gözler önüne seriyor ve ekliyor: “Şimdi nasıl içimde nefes alan o kutlu yaratığı öldürür, yerine yabancı bir erkeği kabul ederim?”
Bu içsel ve başlangıçta sâdece “Maria” isminin dişil çağrışımından beslenen ve Rilke’nin satırlarını okudukça gitgide kavîleşen imân, gamsız arkadaşının o soğuk, hissiz, gösterişsiz ama yıkıcı cümlesiyle tuzla buz oluverdi: “Rilke kadın değil ki!”
2. Yoğun yağmurlu, vesveseli bir gecenin çok geç bir saatinde, aynı şimdiki gibi gece uykusuyla pek aram yokken, coşkulu bir kuş sesini andıran ama insana huzursuzluk vererek çalan kapı zili, beni hayatımın bir daha asla eskisi gibi olamayacağı o ana götürdü. Gelen babamdı. Takım elbiseli, ıslak ve elinde sarı kaplı kalın bir kitapla. Şıktı, ıslaktı ve her zamanki sertliğinden uzak mütebessim bir ifâde ile yüzüme bakıyordu. Sarı kapaklı kitabı bana uzatarak; “Bu kitabı oku dile benden ne dilersen” demesini kitabın kalınlığına yordum önceleri. 500- 600 sayfa kadar olmalıydı. Bir ortaokul öğrencisinin böylesi kalın bir kitabı okuması hâliyle zor görünüyordu. Kitabı elime alıp şöyle bir göz atmıştım. Aralarda parlak beyaz sayfalarda romanın içeriğiyle alâkalı çizimler vardı. Babam kitabın kendisini zamanında çok etkilediğini söylemişti ve benim de mutlaka okumamı istiyordu. Ne var ki bir süre bu isteğe kayıtsız kalacaktım. Kitap ilgimi çekmesine çekmişti ama kalınlığı gözümü korkutmuş olmalıydı. Yanılmıyorsam bir şubat tatiline rastlar, kitabı ikinci kez elime alışım. İhtiyatla ve belki de bitiremeyeceğime inanarak elime aldığım kitap kısa sürede beni sarıp sarmalamıştı.