İyi yazılmış bir şiir gibi güzel bir adama Serdar Akkoç kardeşime.
Tovuz… Azerbaycan’da bir köy evi… Bir çileli ana… Bir garip oğul… Baba Sovyet ordusuyla gittiği savaştan geri dönmemiştir. Ana gücü yettiğince evi çekip çevirir ama devir savaş sonrası yoksulluğunun tüm haneleri kuşattığı netameli bir devirdir. Yetmez, yetemez tek başına ananın çırpınması. Oğul mahcup bir delikanlıdır. İçten içe üzerlerine çeken kasavet çeperini yırtıp parçalamak, felâha çıkmak istemektedir. Anasının eziyetli hayatına ilaç olmak, babasının yokluğunun ezikliğin sona erdirmek emelindedir.
Fakirliğin, babasızlığın ve yalnızlığın kuşattığı delikanlının zihninde afili kelimeler dolaşmaktadır. Her türlü yoksunluğun çöllüğünde delikanlı için âdeta bir âb-ı hayattır kelimeler. Farklı olduğunu, kabiliyetli olduğunu, fırsat bulursa öne çıkabileceğini içten içe bilmektedir delikanlı. Lâkin fakirlik 7 başlı bir ejderdir. Elde avuçta yoktur. Dönüp dolaşıp fakirliğin hükümranlığı ele geçirir ana-oğulu… Delikanlının gecenin kasavetiyle kozlarını böldüğü nadide anlar, muazzam ilhamının ona bahşettiği kelimelerle dans ettiği dakikalardır. Kelâmın gücü o fakir hanenin duvarlarını rengarenk cennetlere boyamaktadır. Ancak bu geçici bir inşirah hâlidir. Geceler, biçâreliğin çizdiği iç karartıcı tablolardır o fakir hanede. Kelimeler dostudur genç adamın. Sâdece kelimeler… Kelimeler delikanlıdan bazen cilveli ama acımasız bir sevgili gibi kaçarlar. Bazen ise işveli bir buse kondurup delikanlının körpe dimağına koşarcasına uzaklaşıp gecenin koyu karanlığına karışırlar. İşte o anlar, delikanlının gece ile yaptığı savaşın yokluğun galebesiyle neticelendiği mutat sonlardır. Ve delikanlı ilhâmının yoğun olduğu gecelerde muhayyilesinden dökülen berrak ve ahenkli kelimeleri küçük bir deftere kaydeder. O defter genç şair adayının kelâmla kıydığı nikâhtır.