Hikâyem burada başladı, burada bitti.
Bu işi karımdan öğrenmiştim, îtirâf edeyim. Daha doğrusu kayınpederimden… Söylediklerine göre beş yüz yıldır aynı şeyi yapıyorlardı. Birçok âileden aldıkları kızlara oğlanlara hep bunu öğretmişler, hânelerinin ayrılıp gidenlerine de aynı mesleği belletmişlerdi. Fakat ocak burada, şu ânda bulunduğum yerde kalmıştı. Başka yerlerde palazlanan küçük alevler soylanamamış, ters bir rüzgâra uğrar uğramaz yok olmuşlardı.
Şimdi, varın siz söyleyin, ben gerçekten o kadar, anlatıldığı kadar berbat bir adam mıyım yâni? İnsanlar beni hep babamdan tanırlar, adımın ne olduğunu bilen dahi yoktur. Varsa yoksa o adamın oğlu olmakla anılırım. Ama ben ne bilirdim göz açıp da kucağında sallandığım saçlı sakallı koca adamın böyle pis işler tuttuğunu, fenâlıklar ettiğini? Bana hiç kötü davranmazdı ki… Ağlayıp sızladığımda anamın memesini avuçlayıp ağzıma doldurur, boğar gibi yapıp susturur, sonra geri çekerdi. Canım oyun çekti mi dışarı çıkarır, havaya atar, tam bir kartal kapacakken yakalayıp içeri sokardı. Azıcık şımarıp ilgi istesem, kendimi kocakarıların ilâç kaynattığı kazanların orta yerinde, ilgi odağı bulurdum. Değişikti ama her baba gibi bir babaydı o da. Benim için endişelendiğini, iyi şeyler yaptığını hissederdim.
Bizim işin zevkli bir tarafı yoktur. Makinelere insanlardan daha uygundur açıkçası. İnsan her gün her dakika aynı hareketi yapmakla mutlu olabilecek fıtratta değil. Ürettiklerimizin her biri birbirinin aynı olsun, mesafe açılıp göz zevkini bozmasın diye ziyâdesiyle dikkatli davranmak zorundayız. Aslına bakarsanız mallarımız öyle sürekli insanların karşısında duruyor da değiller. Belki onları görmedikleri gün yok; fakat ne dikkatle bakıp didik didik ediyorlar, ne de yepyeni kalması için özel çaba sarf ediyorlar. Temiz kalsın yeter. Ha, bir de, bir eve ilk kez giren bir misafirin de gözüne, sanatımızın çarpacağını söylemeden geçmeyeyim.
Kayınpederi karşıdan seyre daldıkça ondan tıkır tıkır sesler çıktığını hayâl ederim. Tahmin edemeyeceğiniz kadar mekaniktir. Eli inanılmaz bir sıradanlıkla işler. Görseniz programlanmış sanırsınız. Keşke öyle olsa… Bunca yıl içinde bir kez olsun yaptığım işi yapan bir makine görmedim; baldızım bir keresinde başkente gittiğinde görmüş, öyle diyor hep. Fakat bizim adımız çıkmış, asıl güvenilmez olan odur. İnanın bana, kaç kere Kur’an okumaya camiye gidiyorum diye çıkıp komşu esnafların oğullarıyla emiştiğine şâhit olmuşumdur. Sorsanız, mahallenin en nâmuslu karısıdır; nâmuslu o., nasıl oluyorsa… Şimdi, ona ulaşamadığım için saldırdığımı iddia edeceksiniz; haklısınız, size niye yalan söyleyeyim ki? Beni, mahallenin en çirkin adamlarını dahi tanıştırdığı saadetten mahrum bıraktı. Neymiş? Ablasını çok severmiş. E ben de çok severim, al sana bir ortak nokta işte. Arkadaş olmanın yollarından biri de müşterekler üzerinden gitmek değil mi yâni?