“Eve dön, şarkıya dön, kalbine dön”
İsmet Özel
Büyük mutasavvıf Bâyezid-i Bistâmi bir gün yolda bir kafileyle karşılaşmış. Onlara “Nereden geliyorsunuz?” diye sorunca, Mekke’den döndüklerini ve orada hac ibadetini ifa ettiklerini söylemişler. Bistâmi de “Boşuna zahmet etmişsiniz.” demiş. “Beytullah’ın aslı orada değil ki burada. Keşke biraz da insanı tavaf etseydiniz.”
Yola çıkmak; bir menzile yaklaşmanın vereceği sevince mi, yoksa bir menzilden uzaklaşmanın uyandıracağı kaygıya mı dönük bir hissiyattır? Her şey anlamını insanla bulurken, insanın merkezden çıkarılıp paranteze alındığı bu mülevves çağda yola çıkmak, yoldan çıkmayı göze almak şafağın da, gülün de, gelinciğin de en kırmızısından vazgeçmek demek olsa gerek. İnsanın maksûd-ı aslisi, muhteris bir tüccar olup dünyadan ne aparsam yanıma kâr zenaati olmadığına göre bu yaşanan hengâme de neyin nesi? Zübde-i âlem olan insan kendinden kaçarak nereye sığınacak?
İnsanın en temel sorularını ve sorunlarını kendine has hüznü ve şefkati ile sinemaya yansıtan Andrei Tarkovsky’nin “Stalker” isimli filmi insanın modern çağda kaybettiği ruhuyla, maddeden giderek kopan, Tanrı’ya ve insanın içselliğine doğru bir yol alışın hikâyesidir. Stalker, bir takım varoluşsal dertleri olan bir bilim adamı ile bir yazarın, kaltak şehrin isli ve soğuk yüzünde iz sürücü ile buluşup adına “Bölge” denilen esrarengiz olayların olduğu metafizik bir mekâna yolculuğu ile başlar. Yol, bu üç kişinin (iz sürücü, bilim adamı, yazar) yoldaşlığında insanın enfüsi ve âfakî yolculuğunu temsil eder. Etrafı çitlerle çevrili ve otoritenin, kimsenin geçmesine izin vermediği Bölge’ye, ölümü göze alıp giden bu üç yoldaşın girmesiyle birlikte film siyah beyaz bir dünyadan renkli bir dünyaya geçer. Bu ince detayla Sovyetlerin makine ve pis şehir arasına hapsettiği insanın doğa özlemi yansıtılır. Filmde Bölge’ye geçişle birlikte huzur verici bir hava esmeye başlar. Huzurun dinginliğine ise bilinmezliğin verdiği tedirginlik eşlik eder.
Bölge dışındaki her yeri koca bir hapishane olarak gören iz sürücü, Bölge’ye adımını atar atmaz yüzüstü toprağa uzanır ve vecdle ibadetini yapmış bir âbidin iç huzurunu yaşar. Tarkovsky, bir röportajında iz sürücü için “Bu adamlar idealist oldukları için gerçek hayattaki tüm savaşları kaybederler” der. “Yaşamın amacının, yaşamın anlamı” olduğuna inanan Tarkovsky bu üç yoldaşın düşünce ve eylemleriyle insanın içine yaptığı yolculukta yaşamın amacına yâni anlamına uzanır.
Profesör katı duyarsızlığı ile içine kapanıkken, yazar ise son derece cesur, kendisine ve tüm insanlığa dair içten eleştirileriyle yol alır. Yazara göre içinde yaşadığımız dünya son derece sıkıcıdır. İnsanlık tümden umudunu yitirmiştir. Kendisi de son umut kaynağı olarak Bölge’ye savrulmayı seçmiştir. Bölge ise insanın şartlanmalarına göre değişen bir alandır. Umudun tek kaynağı olarak görülen Bölge, etrafı dikenli tellerle çevrili ve kapıları otoritenin silâhlı kolluk güçleriyle insanlara kapanmışken belki de bir mânâda içselliği, ruhanîliği ve inancı temsil eder.