Ne zaman kalabalığın içinde yürüsem, içimde Attila İlhan’ın “Kim Kaldı?” şiirinin şu mısraları yankılanır;
“Öfkeli kaşları salkım saçak
Kumral bıyıkları mahzun
Hani felâket tütün içerler
Ceplerinde idam fermanları
Bellerinde söğüt yaprağı bıçak”
Günler akıp gider, cemreler düşer, mevsimler değişir; biz bazen kalabalıklar içinde buluruz kendimizi, bazen kendi tenhamızda kalırız. “Kalabalıklar içindeki yalnızlık”… Kalem erbabı olan herkes için bu durum cezbedici olmuştur. Yazmak, neticede kalabalığın içinde yalnız da olsan, doğru bildiğin yolda bedelleri göze almak pahasına kendi vicdanınla konuşabilmektir. Bunu deyince içimde Dilaver Cebeci’nin “Gel ” adlı şiirinden mısralar işaret fişeği gibi parladı, bakın ne diyor şairimiz, muazzam bir şiirdir:
“Soy bir cenk elbisesi gibi üstümden yorgunluğu
Avuçlarıma yıldızlar dökülürken gel.
Bırak yaşamayı sarışın sabahlara,
Karanlığı yedi yerden del.
Bir zafer ulağı gibi uzaklardan,
Gel sızılı günlerime otur ne olur…
Cümle haksızlıklara inat olsun diye,
Kimsesizliğe vur, yalnızlığa vur!”
Şairler insanın yeryüzü macerasının en önemli şâhitleridir. İnsanın yeryüzü macerası sâdece şairlerin değil elbette, hepimizin içinde yer aldığı o “büyük resim”in ifâdesidir. Bizim sokakları adımlayan yürüyüşlerimizin, yorgunluklarımızın, ağrıyan vicdanımızın, dahası umutlarımızın, gülüşlerimizin, doya doya bakışlarımızın zinciridir. Bu yüzden maksadım; kalabalıklar ve yalnızlıklar, şiirler ve yankılar vesilesiyle sizi tarihten bugüne dair düşünce alanları içine çekmektir.
İnsanoğlu binlerce yıldan bu yana birikimlerini oluşturdu. En basitinden, küçümsediğimiz bir mantarın zehirli olup olmadığını anlaması, insanoğlunun yüzlerce yılını aldı. Kim bilir kaç insan mantar zehirlenmesinden öldü. Bunu keşfederken, dersler aldı insanoğlu, öğrendi, anladı, nesillere aktardı. Kalakaldığı bu dünyada, hayatta kalma mücadelesini sürdürdü. Bu mücadele, insanoğlunu bir düzen arayışına yönlendirdi. Elinde bildiklerini saklayabileceği biricik muhafazası, hâfızasıydı. Hâfızasında bilgilerini, şarkılarını, hikâyelerini, korkularını, cesaretini, zaferlerini, bozgunlarını, kahramanlarını, felâket zamanlarını taşıdı; bunlar nesilden nesile anlatıldı.