Siz şimdi yazının başlığı üzerinde düşünüyorsunuz; bence iyi düşünün, finalde karşınıza bu soru yine çıkacak. Meseleyi bir bütünlük açısından ele almaya gayret edip, olabildiğince özetle ifâde edeceğim. Aslında mevzu; yaşadığımız ülkenin, bölgenin ve dünyanın içinde karşılaştığımız zor şartlar altında var olabilmekle ve ruhumuzda yol açtığı tesirle ilgilidir. Tesir, çok büyük kelime, hatta tarih çapında bir kelime, telaffuzu kolay ifâde etmesi zor, öyle değil mi? İşte bu anlamda insanoğlunun ruhuna derinden tesir eden olgu; hüzünlü varlığı ve meçhul sonudur. Mevzunun bu noktası görüldüğü üzere, “ne olacak bu insanın hâli?” diye indirgenemiyor. Mâruz kaldığımız tehditlerden, şâhit olduğumuz saldırı, şiddet ve terör ortamından, yarınlara dair daha da kasvetli olmamızı sağlayan gelişmelerden bağımsız bir hâlde hiçbir insanın “çiçekten, böcekten, güneşten, buluttan” bahsettiğini ben görmedim; bildiğim tek şey var, “burası Türkiye”. Her şeye hazırlıklı olmanın kabulüdür, en zor sorunun en yalın cevabıdır, baştan net olmaktır “burası Türkiye” diyebilmek… Dolayısıyla, ülke ve millet varlığı açısından bir hayli düşmana karşı başımızı dik tutmaya çalışırken; insanlarımızın ruhlarının derinliklerinde gidişatı yorumlamalarına, en kötüsünü düşünmelerine, “en sonuna” dair tasavvurlarına şâhit oluyoruz. Çıkış noktamız da tam burasıdır. Sâdece bize mahsus değil bu durum, tabiî fena hâlde umutsuzluk hâkim yeryüzüne ve insanlar dünyanın sonunu daha da çok düşünüyorlar. Bu durum, bir tasavvur, inanç alanına sığınma hâli yahut her şeyden kaçıp kurtulma isteği gibi de düşünülebilir.
İnsanlarımızın üzerine çöken kasvet hâline baktığımızda, gündelik konuşmalara sirayet eden “kıyamet alâmetleri bunlar, başımıza taşlar yağacak, artık dünyanın sonu geldi” gibi ifâdelerin hepimize tanıdık geldiğini düşünüyorum. Bu durumu da, “kıyamet alâmetlerinin gerçekleşmesi” mevzusundan daha çok, -beklentilerin gerçekleşmemesi, hayal kırıklığına uğramış olmak, çâresizlik gibi sebeplerden- insanlarımızın köklerindeki “eskatolojik anlatımların” yansıması olarak değerlendiriyorum. İnsanlarımız kendi tercihlerinden dolayı, kendi ettiklerinden ve kendi ellerinden kıyametin geldiğini düşünür mü? Bu da ayrı bir mevzu… Ancak her gün bir yerlerde bomba patlaması ihtimaliyle yaşadıkları kesin… Eskatolojik anlatımlara sığınmak da toplumun her kesiminde hissedilen tedirginliğin bir tezahürüdür.