Yumurtalı yağlı pideyi yiyen, soluğu Kambur Cemal’in kahvehanesinde alıyordu.
Çünkü Kalaycı Hilmi, çoktan tahtına oturmuş, beş şekerli büyük çayını yarılamıştı.
Müdavimleri efsunlanmış gibi pür dikkat onun hikâyelerinin beklerken o, söze başlamadan önce bir güzellik yapmak istedi.
Belki de hikâyesi türküler üzerineydi:
Yazı yazdım kış idi,
Kalemim gümüş idi
Daha yazacağıdım
Parmaklarım üşüdi.
Müdavimleri ilk kez ondan bir türkü duyuyordu. Sesindeki pürüze ve çatlaklığa rağmen söyleyişindeki sıcaklık ve yumuşaklık herkesi mest etmişti.
Kalabalıktan biri atıldı.
“Dayım Kemençeci Ali Osman duymasın. Haset eder sana.”
“Ulan onu ben cebimden çıkarırım. Atma türkü hususunda bu yaylalarda benim elime kimse su dökemez. Kemençeci Ali Osman’ın nâmı bu kazada bile okunmazken benim Türkülerim gâvur memleketlerinde bile okunurdu.”
“Etme dayım, ne zaman?”
Kalaycı Hilmi, arkasına yaslandı. Yediği yağlı içini yakmıştı. İçtiği beş şekerli çay da o yangını söndürmemişti.
“Söyle bir Fruko da dayın anlatsın.
Kural bu ya… Lafa giren bedeli öder.
[vc_cta h2=”Yazının devamı Ayarsız dergisinde” style=”3d” add_button=”right” btn_title=”Abonelik Formu” btn_style=”3d” btn_shape=”square” btn_color=”danger” btn_link=”url:http%3A%2F%2Fayarsiz.net%2Fabonelik-formu%2F|||”]Ayarsız dergisini kitapçılardan edinebilir veya Abonelik formunu doldurarak adresinize getirtebilirsiniz.[/vc_cta]