İki kısa bölümden oluşan İnsanda Cinsiyet Meselesi başlıklı yazımızın ilk bölümünde kadın ile erkeğin eşitliğinin veya eşitsizliğinin bir mesele hâlinde algılanmasının abesliğini gündeme getirmeye yeltenmiştik. Çünkü kadın ve erkek birbirlerinin muadilleri veya rakipleri değildirler. Kadın ile erkek, birbirlerinin tamamlayıcısıdırlar. Yazımızın bu ikinci bölümünde aynı tartışmayı sürdüreceğiz.
Polonya doğumlu antropolog Malinowski, yabanıl toplumları irdelediği bir çalışmasında şöyle bir saptamada bulunuyor: “Her edimde toplumbilimsel bir ikilik vardır. Her edimde, hizmet ve işlev değiş-tokuşu yapan, her biri bir diğerinin davranışındaki haklılığı, davranıştaki gereklilik ölçüsünü denetleyen ve gözeten iki taraf söz konusudur.”1 İşte kadın ile erkek arasındaki vazgeçilemez bağıntının hakikati de böyledir diyebiliriz. Zira biri kadın ve diğeri erkek olmak üzere iki taraf söz konusudur. İşbu taraflar hayat gailesinin içerisinde birbirlerinin ne muadilleridir, ne de rakipleridir. Gerçi şuuraltının kompleksleriyle erkek döllenme kabiliyetine sahip olamamaktan ötürü ve kadın da penis dediğimiz organdan mahrum bulunmuşluğun itkisiyle cinsiyet farklarını mesele hâline getirmektedir. Fakat aslında her iki cinsin de üreme kabiliyetinin bulunmasından dolayı (ki farklı ama özel üreme organlarıdır bunlar) cinsiyet açısından bariz bir denge veya kayırma zaten mevcuttur. İşte bu sebeple kıskançlık ya da rekabet mesnetsizdir.
Tekrar edelim ki: Kadın kadındır ve erkek de erkektir.
Mevzu bu kadar basit olduğu için de kadın-erkek hakikatini meseleye dönüştürdüğümüzde (argo tabirle söyleyelim) rahat kıçımıza batıyor demektir.
[vc_cta h2=”Yazının devamı Ayarsız dergisinde” style=”3d” add_button=”right” btn_title=”Abonelik Formu” btn_style=”3d” btn_shape=”square” btn_color=”danger” btn_link=”url:http%3A%2F%2Fayarsiz.net%2Fabonelik-formu%2F|||”]Ayarsız dergisini kitapçılardan edinebilir veya Abonelik formunu doldurarak adresinize getirtebilirsiniz.[/vc_cta]