0,00 TRY

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Kamlançu ülkesine bahar gelip de kuşlar ötüşmeye başlayınca, duvardaki gölgem iki büklüm oldu ve yazdıklarımı okumaya başladı.

*****

Kamlançu ülkesine yâhut bu İli civârında ufak bir kasaba olduğu söylenen yere baharı getiren Uygur masalı, şimdi zannediyorum hepinizin kulaklarında yankılanmaya başladı. Annenizin, teyzenizin, ninenizin o çocukluğunuzu ve geçmiş zamânı yırtarak gelen ve sırtında uykular taşıyan sesleri, bu masalı yüklendi şimdi. Daha önceden duymuş gibisiniz gerçi, kulaklarınıza ilk çalınışı değildir mezkûr masalın. Belki doğduktan hemen sonra kulağınıza okunan ezanın ardındaki kuytuda, belki duyduğunuz ilk ninninin kalbinize sirâyet eden yankılarında veyâ belki, önceki hayâtınızda şu ân aklınıza gelmeyen bir yerde… Duydunuz, yanılmıyorsunuz, haklısınız da… Hem zâten, tenâsüh nazariyesi de “pek ceffelkalem reddolunacak bir fikir değil ya…”

Ruh Adam, biraz önce kulaklarınızı dolduran Uygur masalıyla başlar ve biter. Aslında “Doğu’da her şey aynı şekilde başlayıp aynı şekilde biter” demenin edebî ve ebedî yoludur bu. Olay, nasıl başlarsa öyle bitmek için gelişir. “İnsan yedisinde ne ise yetmişinde de odur” vecîzesinin anlattığı hakîkat, Ruh Adam’ın sayfalarında ve felsefesinde yankılanır ama, bu keyfiyetin kendini ifâde ettiği tek sayfalar ve paragraflar manzûmesi Ruh Adam değildir.

İran’ın ve Doğu’nun Kafka’sı sayılan Sâdık Hidâyet’in Kör Baykuş’u, kendini gölgesine anlatmak ızdırâbıyla eline kalem alan bir adamın hayâtının hikâye edilişiyle başlar. Yazar bize, başından geçen, onu sarsan ve aslâ unutamayacağı bir olay anlatacaktır. Fakat anlamak için onun gibi olmak, en azından onun gölgesi olmak zarûreti vardır. Çünkü onu anlayabilecek tek varlık gölgesi, maskesinin ardındaki farklı yansımalar ve aslında kendisidir.

Bizim bütün anlayışsızlığımıza rağmen yazar, yine de anlatmaktan kendini alamaz ve başlar. O, kalemdanlar yapan bir sanatkârdır. Yâni, bugün çeşitli masaların üstünde gördüğümüz, üzerinde resimler veyâ işlemeler bulunan kalem kutuları… Ancak belki de kötü olduğunu söyleyebileceğimiz bir huyu vardır ki, bütün kalemdanların üzerine hep aynı resmi çizmektedir. Kendi anlatışıyla, o resim tam olarak şöyledir: “…Fakat gariptir, inanılır şey değil, bilmiyorum niçin, yaptığım resimlerin konusu oldum olası hep aynı kaldı. Hep bir servi çiziyordum. Dibinde ihtiyar, kambur bir adam bağdaş kurmuş oturuyor, bir Hind fakirine benziyordu. Bir abaya sarınmış, başına bir şal bağlamıştı. Sol elinin işaret parmağını bir hayret ifâdesiyle dudaklarına götürmüştü. -Karşısında uzun, siyah entarili bir genç kız hafif eğilmiş, ona bir gündüzsefası uzatıyordu. Ve bir dere akıyordu ikisinin arasından.- Ben bu sahneyi daha önce görmüş müydüm, yoksa rüyamda mı almıştım ilhamı? Bilmiyorum, bildiğim: çizdiğimin hep bu meclis, hep bu konu olduğuydu. Elim kendiliğinden hep bu resmi çiziyordu…”

[vc_cta h2=”Yazının devamı Ayarsız dergisinde” style=”3d” add_button=”right” btn_title=”Abonelik Formu” btn_style=”3d” btn_shape=”square” btn_color=”danger” btn_link=”url:http%3A%2F%2Fayarsiz.net%2Fabonelik-formu%2F|||”]Ayarsız dergisini kitapçılardan edinebilir veya Abonelik formunu doldurarak adresinize getirtebilirsiniz.[/vc_cta]

 

spot_img

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz